Ellerindeki 8 askerin yirmi kadar fotoğrafını da yayınlayan PKK yanlısı bazı web sitelerinde, ayrıca son Hakkâri saldırısıyla ilgili detaylı bilgiler yer alıyor.
Türkçe, Kürtçe, Arapça, Farça ve İngilizce olarak aktarılan bu bilgilerde, özellikle 12 askerin ölümüne ve 16'sının da ağır yaralanmasına yol açan son saldırının hangi grup tarafından nasıl yapıldığı anlatılıyor.
Orada anlatılanlara göre, PKK'ya bağlı ve kısa ismi HPG olan grup, "profesyonel gerilla eğitimi" almış.
Bu grup, sürekli şekilde yer değiştiriyor, yeni yeni taktikler geliştiriyor, en son teknolojik âlet–edevatla donatılıyor, psikolojik hatta felsefî testlerden geçiriliyormuş.
Profesyonelce alınan bunca eğitim hakkında çok ayrıntılı bilgiler verilmesine rağmen, bu eğitimin nerede ve kim/kimler tarafından organize edildiğine dair tek bir kelimeye dahi yer verilmiyor. Bu nokta, adeta sır gibi saklanıyor.
Oysa, şu an Türkiye'nin ve hatta dünya kamuoyunun en çok merak ettiği nokta budur: Örgütün elemanları, nerede ve kimler tarafından eğitiliyor?
Evet, ortada çok profesyonelce işlerin döndüğü muhakkak. Aynı şekilde, bu işlerin çok gelişmiş ülke istihbaratları tarafından sevk ve idare edildikleri de muhakkak. Zira, bir örgütün tek başına, üstelik medeniyetten, teknolojiden uzak ve mahrum mekânlarda bu işleri kotarması pek mümkün görünmüyor.
Demek ki, perdenin gerisinde ve gelişmelerin arka planında bir başka gelişmişlik ve profesyonellik var. Var da, kim, ne ve nasıl?
Bu soruların cevabını verecek olan, herhalde biz değiliz.
Evet, bu ve benzeri soruların cevabına ulaşıldığı takdirde, hiç şüphe edilmesin ki, hemen her yönüyle artık bir "taşeron örgüt" haline gelen PKK'nın arkasındaki güçlerin kim olduğu, kimin hangi maksatla bu örgütü kullandığı da çok iyi anlaşılır bir hale gelecek.
En büyük zararı en başta Kürt halkına veren bu örgütün, kesinlikle mevzi kazanmak veya halkın huzurunu, barışını temin etmek gibi herhangi bir hedefi, maksadı, yahut stratejisi yoktur. O, vargücüyle huzurun büsbütün kaçmasını, bunalımın baştan aşmasını, genel barışın imkânsız hale gelmesini, bölgesel kalkınmanın tamamen durmasını ve asayişin tümüyle berhava olmasını ister. (Bu durum da, örgütün haricî odaklara bütünüyle âlet olup taşeronluk yapacak bir hale geldiğini gösterir.)
Özellikle şu an itibariyle, örgüt, bütün kuvvetini (ve arkasına almış olduğu kuvveti) sırf Türkiye'yi tâciz etmek, zaafa düşürmek, zarara–ziyana uğratmak, halkın huzurunu baltalamak, AB üyeliğini çıkmaza sokmak, demokrasi yerine diktayı canlandırmak ve sabır taşını çatlata çatlata Türkiye'yi Ortadoğu girdabına sürükletmek için kullanıyor.
Temenni ederiz ki, Türküyle, Kürdüyle bütün halkımız oynanmak isteyen büyük ve profesyonelce oyunların şuuruna, idrakine varır da, onları kendi kazdıkları çukura düşürttürür.
GÜNÜN TARİHİ 25 Ekim 1937
İsmet'in gidişi, Bayar'ın gelişi
4Mart 1925 tarihinden beri 7 defa ve aralıksız olarak Başbakanlık makamını işgal eden İsmet Paşa, 12 yıl sonra ilk kez istemeyerek, hatta küskün bir vaziyette bu makamdan istifa etti.
İsmet İnönü'nün yerine yeni kabineyi kurmakla İktisat Vekili Celal Bayar görevlendirildi.
Dersim Hadisesinden sonra M. Kemal ile araları açılan İnönü, gözlerden uzak bir hayat sürmeye çalıştı. İki eski arkadaş, bundan sonra hoşnutluk içinde hiç biraraya gelmediler, gelemediler.
Bilgi/belge ambargosu
İsmet Paşanın 1925 Mart'ında büyük bir iştahla Başbakan oluşu, Şeyh Said Hadisesinin patlak verdiği günlere rastlar. Kerhen istifa edip gitmesi ise, kanlı bir başka hadisenin, Dersim Hadisesinin hemen sonrasına denk gelir.
Bu her iki hadisede de, ne yazık ki çok kan akıtıldı. Kayıp bilânçosu bilinmiyor. Bu iki tarih arasında yaşanan telefatın yekûnu hakkında, bazı kaynaklarda "yüz bin başlar" ifadesi kullanılıyor.
Çok eski tarihlerde yaşanan kayıpların sayım–dökümü hakkında resmî belgelere/bilgilere ulaşılabildiği halde, özellikle 1924'ten sonraki iç olaylara dair telefat bilgilerine bir türlü ulaşılamıyor. Daha doğrusu, resmî makamlar sağlıklı bilgi vermiyor, vermek istemiyor. 80 yıllık ambargo, halen devam ediyor.
Eski/yeni kabine
Yeni kabineyi kuran Bayar, çoğu eski kabine üyesi olan adamlarla çalışmak zorunda kaldı.
Şükrü Kaya, Ş. Saraçoğlu, Kâzım Özalp, T. Rüştü Aras ve Ali Çetinkaya gibi isimler, İsmet Paşa ile olduğu kadar M. Kemal ile de iyi geçindikleri için, hem eski hem de yeni kabinede yer almayı başardılar.
Yeni kabine, ilk toplantısını M. Kemal'in başkanlığında yaptı.
Son Doğu seyahati
Uzun zamandır Doğu vilâyetlerinde seyahata çıkmayan devlet erkânı, Dersim Hadisesinin yatışmasından sonra, seyahat için Ankara'dan yola çıktı.
M. Kemal, yeni hükümetin güvenoyu almasının hemen ardından, yanına Başbakan Celal Bayar, İç İşleri Bakanı Şükrü Kaya ve Bayındırlık Bakanı Ali Çetinkaya olduğu halde Şark seyahatine çıktı.
Sivas'tan başlayan bu seyahat, sırasıyla Malatya, Diyarbakır, Elazığ, Tunceli'ye kadar sürdü, oradan da Adana, Mersin, Konya, Afyon ve Eskişehir yoluyla Ankara'da noktalandı.
10 Kasım (1937) günü başlayan bu seyahat, M. Kemal'in son Doğu vilâyetleri gezisi oldu.
25.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|