Ülkemizin başına belâ olan terör konusuna çare arayışları devam ederken, bazıları; “Çare İslâm kardeşliğinde” şeklinde özetlenen tekliflere itiraz seslerini yükseltiyorlar. Bu yöndeki çağrılara itiraz edenler, geçmiş asırlarda yaşanan bazı ‘acı’ hadiseleri ve İslâm dünyasının bugün içinde bulunduğu ‘fecî durum’u örnek gösteriyorlar.
Tabiî ki her teklife itiraz edenler olabilir. Ancak nasıl ki ‘Birisinin hatasıyla başkası mes’ul tutulamaz’; öyle de, bir ‘Müslüman’ın hatası bahane edilerek ‘İslâm dini’ itham edilemez. Hata varsa, İslâmın değil; onu yanlış anlayan, yanlış tatbik eden ve yanlış yorumlayan ‘şahıs’ların olabilir.
Meselâ, halkı Müslüman olan Afganistan’a bakıp; orada yaşanan ‘iç savaş’ sebebiyle İslâmın ‘ter-ü taze’ iman esaslarını itham etmek mümkün mü? İlk âyeti ‘oku’ olan ve ‘bir kişinin haksız yere öldürülmesi’ni ‘bütün insanların öldürülmesi’yle denk tutan anlayış; ‘katliâm’lara müsaade eder mi? ‘Eder’ diyen, bunu ya kasıtlı olarak söylüyor ya da ‘doğru İslâm’ı bilimiyor, bilmezden geliyor.
“Çare İslâm kardeşliği”ndedir demek bir slogan olarak algılanmamalı. Tarihî tecrübe bunun doğru olduğunu gösterdiği gibi, son çeyrek asırdır Türkiye’de uygulanan ‘terörle mücadele’nin başarısız olması da dolaylı yoldan yine bu tesbiti doğrular. Bunun yanında bu ‘çare’, pazarda kilo ile satılan bir şey değil. Başı ve sonu olan, başka noktalardan da desteklenmesi gereken bir çaredir. Yani, ‘Kardeş olun’ demek yetmez; bunun için gerekli olan samimî hava oluşturulmalıdır. ‘İslâm kardeşliği’nin farklı milletleri bir arada tuttuğunun en çarpıcı delili, Osmanlı devleti değil mi? Osmanlı Devletini meydana getiren farklı diller ve milletler nasıl bir arada tutulabildi? Bunu görmeyip, “İyi de Osmanlı yıkılmadı mı?” demek hakperestlik midir? Evet, yıkıldı ama onun da sebebi ‘İslâm kardeşliği’ anlayışının ihmal edilmesi değil midir?
Terörle mücadeledeki en kestirme yol, yeni teröristlerin yetişmesini önlemektir. Terör örgütü, yeni eleman bulamazsa, gençler ‘dağ’ yerine ‘ova’yı tercih etse örgüt dağılma noktasına gelmez mi? Bunun için de ‘İslâm kardeşliği’ temeline dayalı olarak insanlara ‘insan’ gibi muamele etmek gerekir.
“Çare İslâm kardeşliğinde” tesbitine itiraz edenlerin, şu ana kadar uygulanmayan ‘orijinal’ bir çözüm teklifleri var mı? Değilse, ‘yanlışta ısrar’ın bir anlamı olmasa gerek.
*
“Kuvvetli Atatükçü çizgi”
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na yaklaşık 60 turdan sonra seçilen Haşim Kılıç’ın seçilmesinde rolü oynayan üyelerden biri de Osman Paksüt olmuş. Konuyla ilgili bir haberde şu not yer alıyor: “Paksüt ve eşi Ferda Paksüt, kuvvetli Atatürkçü çizgileriyle tanınan bir çift.” (Milliyet, 26 Ekim 2007)
“Kuvvetsiz Atatürkçü çizgi”de olanlar alınmasın?
27.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|