Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Ekim 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

11 Eylül’ün gölgesinde İslâm dünyasında eğitim



Ülkemizde 28 Şubat süreci eğitim alanında da nasıl bir milât ve 11 Eylül’e tekaddüm etse de neticede onun in’ikası ve yansıması olmuşsa 11 Eylül de küresel çapta bir milât ve dönüm noktasıdır. Küresel 28 Şubat sürecidir. İçerideki temsilcisi Çevik Bir de nihayetinde küresel bir vizyonu temsil etmiştir. 11 Eylül vurgusu her konuşmaya ve her söze mutlaka aksediyor. İSAV ile TASAM’ın ortaklaşa düzenlemiş oldukları ‘İslâm Ülkelerinde Eğitim Kongresi’ oturumlarını kısmen takip etme imkânı buldum. Konuşmalar yine bilmecburiye büyük çapta 11 Eylül düzeninin gölgesinde cereyan etti. Esasında, 11 Eylül’ün iki anlamı vardı. Fransız Devriminin İslâm diyarlarında açtığı çığırı sürdürmek. Bu düpedüz sömürgecilik ve İslâm’da reform demektir. Zaten istismar mânâsında İslâmla ilk diyaloğu başlatan Napolyon’du ama ayın zamanda atlarını da Ezher’e bağlamaktan imtina etmemişti. Sözde, Müslümanlardan yanaydı ve hatta Müslüman olduğunu ima ediyordu, ama icraatta tam tersi atlarını (generalleri) Ezher’e bağlıyordu.

Bush’un yapmak istediği ikinci şey Amerikan şapkasıyla Churchilizm düzenini ihya etmek ve bir yüzyıl daha yaşatmaktı. 11 Eylül bir Churchilizm misyonerliği idi. Fransız devriminin İslâm dünyası üzerine muhtelif etkilerini tahlile gelecek olursak; önümüzde yeni bir dünyanın kurulduğunu göreceğiz. Bu dünya Batı için zafer İslâm dünyası için hezimet dolu iki yüzyıl demekti. Yeni bir fetretti. Ve bunu Fransız Devrimi tetiklemişti. Bu iki yüzyılın birinci dilimi Osmanlı döneminde yaşandı ve sükûtuyla nihayete erdi. İkinci dönemi ise Churchilizm dediğimiz ikinci yüzyıllık dilimdir o da 11 Eylül’le birlikte tarihe karışma evresine girmiştir. Bush onu yeniden ihyâ edeyim derken bilmeden temellerini sarsmıştır. Fransız Devrimi paradigmayı tamamen değiştirmiştir. Dinî paradigma yerine dünyevî paradigmayı ikame etmiştir. Bu Osmanlı’da ve Mısır’da laikliği müjdeleyen reformları tetiklemiştir. Zamanla laikliği intac etmiştir. İkinci olarak, getirdiği modernizm sosyolojik ve siyasî olarak merkezileştirmeyi sağlamıştır. Aksi murad edildiği halde merkezileştirme ise yapıyı deforme etmiş, çözmüş ve bozmuştur. Hürriyet ve özgürlük dediği şey hürriyet adına dağılma ve Osmanlı’nın atomizasyonu olmuştur. İdarede merkezileştirme ve siyasette parçalanma, eğitimde ise laik paradigmayı getirmiştir. Milliyetçilikle birleşen merkezileştirme ise Osmanlı’nın yıkımını beraberinde getirmiştir. PKK meselesi bunun uzuntılarından başka bir şey değildir. Fransız Devriminin tetiklediği süreçlerden birisi önce paradigmada çiftleşme ve uğursuz ayrılık (infisam en kedir/ şizofrenik yapı) dönemi olmuştur. İkincisi de, dine değil de dünyevileşmeye veya laikliğe dayalı tekilci paradigmanın dini paradigmayı tasfiye etmesidir.

Paradigmada ikilik Osmanlı’nın son yüzyılında mektep-medrese kavgasıyla yaşanmıştır. Akabinde cumhuriyet döneminde medrese ve dinî eğitim ortadan bilkülliye kaldırılarak dünyevî esasla tevhid-i tedrisat anlayışına ulaşılmıştır. Halbuki Bediüzzaman gibilerinin müjdelediği tevhid-i tedrisat anlayışının yaşanan ve ikame edilenle hiçbir alâkası yoktur. Onların amacı olmayan din-dünya ikiliğini ortadan kaldırmak ve ikisinin ilimlerini kaynaştırarak aynı iklim içinde sunmaktı. Dünya ve ahiret birliğini temin etmek. Halbuki diğer tevhid-i tedrisat anlayışı ikisini birbirinden ayıran ve sonra da diğerini tamamen ortadan kaldıran mugalebe anlayışına ve atışma anlayışına dayalıdır. Bütünleştirme ve senkronize etmek ve camiiyyet değildir. Ayrılık esası üzerine müessestir. Başörtüsü yasağı gibi yasaklar tamamen bunun ürünüdür. Bu itibarla başörtüsü yasağının temellerini Fransız Devrimine kadar geri götürebiliriz. Gladstone ise Churchill’in pişdarı ve öncüsünden başka bir şey değidir.

***

Eğitimde Mevlânâ benzetmesiyle pergelin bir ucu Kur’ân-ı Kerim’de asılı idi. Diğeri de seyri afakî halinde idi. Ama Fransız Devrimi bu tabloyu tersyüz etmiştir. Devrime tekaddüm eden günlerde ve asırlarda bu kaynaşma temin edilemediği gibi Fransız Devrimiyle blirlikte ayrışmanın açısı daha da büyüdü. Pergel merkezini kaybetti ve boşlukta seyeran ve deveran etmeye başladı. İslâm dünyasının eğitimde Tih dönemi işte budur. 11 Eylül sonrasında da Bush, Napolyon gibi demokrasiye özgürlük müjdeledi ve birçokları Napolyona inandığı gibi Bush’a da inandı. Demokrasi ve özgürlük diyordu tam tersine bu sözler boş çıktı ve merkezileşmeye hizmet etti. Eğitimde ise hem sözde, hem özde, hem nazariyatta, hem de fiiliyatta ‘terörü besleyen İslâmî eğitim’ bahanesiyle eğitimde merkezileştirmeye gidildi.

İslâm Ülkelerinde Eğitim Kongresi toplantılarında işte bunun hikâyesini dinledik. 28 Şubat sürecinde Türkiye’de imam hatiplerin orta okullarının kapatılması, adeta hâfızlık kurumuna kilit vurulması ve lağvedilmesi gibi, Yemen’de de 1994 yılında bu yönde alınan kararlar ne hazindir ki tam 11 Eylül ertesine yani 2001’de uygulama şansı(!) bulmuştur. Ali Abdullah Salih’in bulamadığı cesareti ona 11 Eylül kazandırmıştır. Napolyon’un çömezinden başka ne beklenebilirdi ki? Dinî eğitimde merkezileştirme özellikle Yemen ve Müşerref idaresi altına Pakistan’da icraata konulmuştur.

***

11 Eylül’den sonra Pakistan’da medrreselere güya çeki düzen verilmiş ve onlar modernleştirilme adı altında laikleştirilmişlerdir. Her iki ülke temsilcileri de örnekleriyle bu gelişmeye ışık tuttular. Afrikalı temsilciler ülkelerindeki arkaik medrese eğitimi ile Fransız ve İngilizlerin devrettiği eğitim sisteminin kaynaştırılması ve uyumlu hale getirilmesi sorunlarının bugüne kadar aşılamadığına dikkat çektiler. Nijer temsilcisi gibi kimi Afrika ülkelerinin temsilcileri de yine sömürgecilik dönemindekine benzer bir şekilde 11 Eylül sonrasında da Arapça öğrenme ve İslâmî eğitim konusunda ülkelerinin karşılaştıkları baskıyı ve kısıtlamayı anlattılar. Sömürgecilik döneminde Afika’da eğitim, misyonerlerin uhdesindedir. Misyonerlik merkezlidir. Bunun en çarpıcı misali içeride Allah diyemeyen dindar bir cumhurbaşkanı olan De Gaulle’un lâfza-i celâli ülke dışına gittikten sonra rahat bir biçimde kullanabilmesidir.

Pakistan gibi ülkelerin problemi de Osmanlı’nın son yüzyılında yaşadığı ikili eğitim sistemidir. Mektep ve medrese ikilemidir. Müşerref ise bir şekilde tam özüne inemese bile Kemalist tevhid-i tedrisat modelini uygulamaya çalışmaktadır. Esasen Ziyaü'l Hak’kın da rahatsız olduğu bu ikilem zinhar aşılmalıdır, ama bunun yolu kaynaştırmadan birleştirme değildir. Denemeler sun'î olmamalıdır. Hiçbir şekilde birisinin ötekisini yok etmesi ve birbirine feda edilmesi değildir.

27.10.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (26.10.2007) - ‘Siyasî çözüm’

  (25.10.2007) - Sanal kuşak

  (24.10.2007) - İki sürpriz

  (23.10.2007) - Tezkereye psikolojik mukabele mi?

  (22.10.2007) - İstibdadın karakteri ve din -(2)

  (21.10.2007) - İstibdadın karakteri ve din -1

  (19.10.2007) - Tezkerenin yansımaları

  (18.10.2007) - Yeni tezkere

  (17.10.2007) - Yağmurun getirdikleri

  (16.10.2007) - Ramazanın getirdikleri

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri