Şükürler olsun ki, en dayanılmaz gibi görünen tahriklere bile prim vermeyen sağduyulu ve sağlam bir toplum bünyesine sahibiz.
Bu ülkede çok kritik ve duyarlı konularda devlet adına yapılan onca vahim yanlışa ve bu yanlışların ürettiği olumsuz sonuçlarla büyüyüp derinleşen kronik toplumsal sorunlara rağmen, dış parmakların da karıştığı fitneler başarılı olamıyor ve iç barış korunabiliyorsa, asıl sebep bu.
Bütün bozma çabalarına rağmen toplumun mayası sağlam ve bu toplumu oluşturan farklı kesimlerin birlikte yaşama iradesi çok kuvvetli.
Ve insanlarımız, hiçbir hal ve şartta dolduruşa gelmeyen olgun ve vakur bir karaktere sahip.
Bunun temelinde, kaynağını dinimizden alan ve asırlardır nesilden nesile devredilen ahlâkî haslet ve meziyetler yatıyor. Bu ahlâkı bozmak için her koldan sürdürülen amansız taarruzları püskürterek büyük ölçüde etkisiz kılan en önemli etken ise ihlâsla verilen manevî hizmetler.
Ve bu hizmetlerin altındaki imza, maalesef devlet adına yapılan güvenlik değerlendirmelerinde “iç tehdit” sayılan İslâmî cemaatlere ait.
Ülke gerçeklerinden tamamen kopuk bu değerlendirmeler, eğer işin içinde çok daha başka niyet ve kasıtlar yoksa, bindiği dalı kesmekten farksız bir basiret körlüğünün eseri sayılmalı.
Umarız, hiç değilse bundan sonra artık bu basiretsizlik aşılır ve devlet vahim yanlışlarını terk ederek milletiyle gerçek anlamda bir kucaklaşma sürecine girer.
Gündemin yeniden teröre çevrildiği ve buna bağlı olarak yeni tahrik denemelerinin sergilendiği hayli hassas ve nazik günlerden geçiyoruz.
Şehit ailelerinin bütün milletçe yürekten paylaşılan derin acısını kullanarak Türkiye’yi hem dışarıda tehlikeli maceralara sürüklemek, hem de içeride insanları birbirine düşürmek için inanılmaz provokasyonlara tevessül ediliyor.
Ama bunların hiçbiri tutmazken, tam tersine provokatörler çok gülünç durumlara düşüyorlar.
Türk medyasının “amiral gemisi” olmakla övünen yayın organlarının en tepesindeki isimlerce kaleme alınan “Hepimize celp geldi, bir millet sefer görev emrini aldı, yürüyor” gibi yazılar toplumda onların istediği şekilde bir “seferberlik” atmosferi meydana getirmek şöyle dursun, istihzaî değerlendirmelere konu ediliyor.
MHP veya DTP binalarına saldırmak ya da Kürt mahallelerini taşa tutmak gibi mevziî olaylar, toplum genelinde tasvip görmesi mümkün olmayan münferit densizlikler olarak kalıyor.
Bu fitne yine tutmayınca tevessül edilen “Teröre tepki eylemlerinde niye türbanlılar yok?” iftirası ise, herşeyden önce bizzat şehitlerin geride bıraktıkları başı örtülü, içi yanık, gözü yaşlı annelere, eşlere, nişanlılara karşı irtikâb edilen inanılmaz bir saygısızlık, düzeysizlik, çirkeflik örneği olarak, iftira sahiplerini iyice zavallılaştırıyor.
Derin acısını yüreğine gömerek, asil ve vakur bir tavırla aziz şehitlerini berzah âlemindeki özel cennetlerine yolcu eden sessiz çoğunluk, bu son derece hassas konuyu bile kendi aşağılık saptırmalarına malzeme yapmaya kalkışan ilkelliği muhatap saymaya dahi tenezzül etmiyor.
Onun için, provokatörler boşuna uğraşmasınlar. Bu milletin mayasındaki inanç ve şuur, onlara, aradıkları fırsatı hiçbir zaman vermeyecek.
Dünden yarına, Türkiye gerçeği budur...
27.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|