“Çıkış Yok” Kevin Costner’in çıkış yapan filmiydi. Ardından “JFK,” “Robin Hood” gibi gişe yapan filmlerde rol aldı. “Kurtlarla Dans” hem oyunculuk, hem de yönetmen alanında ona ödül getirdi. “Bodyguard” filminden sonra Costner kendi bütçesiyle çektiği filmlerde çuvalladı. Son yıllarda yaptığı filmlerle düşüş gösterdi... Artık hiçbir filmi iş yapmaz oldu.
Doğrusu gazetelerde Costner’ın elinde gitarlı bir ilân görünce yeni filmi gösterimde zannettik. Meğer, Türkiye’ye gelip, konser vereceği duyurusuymuş bu… Böylelikle müzisyen bir yanını da öğrenmiş olduk.
Hal böyle olunca bizimkilerden “uyanık” bir yapımcı hemen Costner’a Atatürk’ü canlandırmak için bir film teklifi götürmüş.
Costner’da galiba bu teklifi ciddiye almış olacak ki “bir düşüneyim” demiş.
Farkında mısınız, Türkiye’ye gelen her Hollywood yıldızına bu teklif götürülür.
Neden?
İki sebepten dolayı.
Birincisi: Yapımcı kendi adını duyurmak ister… Çünkü, nasıl olsa bu film olmayacak. Ama reklâm için bundan iyi fırsat olmaz.
İkincisi; filmleri iş yapmayan her Hollywood oyuncu ve yönetmen moral depolamak için muhakkak Türkiye’ye uğrar. Krallar gibi karşılanır ve çekilmeyen bir Atatürk filmi için de bu teklif, oyuncu için övünç kaynağıdır!!!
Boş kaşıkla, al gülüm ver gülüm hesabı.
AĞLAMA TERAPİLERİ
Şebnem Kısaparmak, Kanal 7’de sürdürdüğü “ağlama terapi”lerini Fox TV’ye taşıdı.
Bir ağıt, uzun hava, şiir… Dram unsurunu çağrıştıran hangi argüman varsa, stüdyodaki seyircileri ağlatmak için kullanır. Eh, başarılı da oluyor...
Yoksa, oraya gelenler ağlamak için özel getirilmiş kiralık seyirciler mi var diye zaman zaman kuşkuya düşüyorum.
Kısaparmak, programı kendi akışına bıraksa hiç fena olmaz. Bir de, ağlatmak için özel çaba sarfetmese…
Türkiye zaten gergin… İnsanımız zaten duygusal… Bir de bu tür programlarla “ağlatma” çabalarını, çok yersiz ve anlamsız buluyorum.
STV VE KANAL 7’YE…
Bir okurumuz hatırlattı. Sağolsun, ne zamandır yazmayı düşünüyordum, fırsat bu güne imiş…
Samanyolu ve Kanal 7’de ekrana gelen “sır”lı dizilerin çoğu bölümlerde hep “olumsuz” görüntüler var… Zaten konuların çoğu, acı, ıstırap ve şiddet yüklü… Meselâ kırkbeş dakikalık bir bölümün kırk dakikası olumsuz… Dizinin geri kalan bölümü ise ancak mesaj veriyor. Yani, keçiboynuzu tadında. Bu olumsuz sahnelerin çoğunluğu insan psikolojisini baya baya etkiliyor.
Okurumuz soruyor:
“Bu tarz dizi ve sinemaları asla izlemiyorum. Bu duruma benim gibi tepkili olan başka insanlardan da benzer şikâyetler duydum. Müsbet yayıncılık anlayışıyla yola çıkan bu kuruluşların, şiddet, acı, keder ve menfi mesaj vermesi ne kadar doğru? Amaç, kitle iletişim araçlarının topluma olumlu değerler aktarma zorunluluğu değil mi?”
Hak veriyorum.
Bence bu “eleştiri”yi yabana atmayın.
28.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|