Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Ekim 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Abdurrahman ŞEN

Nasrullah Camii vaazı - 1 -



Yarın, olağanüstü şartlarda kurulan Cumhuriyetimizin 84. yıldönümünü olağanüstü şartlarda kutlayacağımız “Cumhuriyet Bayramı” günü…

Aradan 84 yıl geçmiş olmasına rağmen “olağanüstü”den “olağan”a kolay kolay geçemeyişimizin sırrı belki de İstiklâl Marşımızı ezberlemiş olsak da hiç anlamayışımızda yatıyor. İstiklâl Marşımızın şairi Mehmet Âkif’i doğru dürüst okumayışımızda yatıyor.

Malûm… Mehmet Âkif, İstanbul’da Sebilürreşad’ı çıkartmakta iken 10 Nisan 1920 günü sabahı, namazdan sonra ailesiyle vedalaşıp, on iki yaşındaki oğlu Emin’i yanına alarak Çengelköy’ünde oturduğu evden hareketle –bin bir tehlikeyi göze alıp, bin bir meşakkate katlanarak- 24 Nisan’da, yani Birinci Meclis’in açılışının ertesi günü Ankara’ya vardı. Birinci Meclis’e Burdur mebusu seçilen Âkif, halkı savaşa ikna ve teşvik için Anadolu’nun muhtelif şehirlerini dolaşmaya, buralarda vaazlar vermeye başladı. Bu vaazlarından özellikle Kastamonu Nasrullah Camii’nde, 1920 yılının Kasım ayında verdiği vaazın bugün bile tazeliğini koruduğunu açıkça söyleyebilirim.

Mehmed Akif’in Kastamonu Nasrullah Camii’ndeki bu son derece önemli vaazının, Sebilürreşad’ın Kastamonu’da çıkan ilk nüshasında yayınlanmasıyla Anadolu çapında bir milli uyanışın meşalesi de yakılmış oldu.

Ömer Rıza Doğrul, “Kur’ândan Âyetler ve nesirler” isimli (Yüksel Yayınevi 1944) Âkif’e ait eserinde, Nasrullah Camii vaazının öneminin altını çizmek için vaaz metninin sonunda “Bir Ek” başlığı altında şu yazışmayı koyuyor:

“Bir Ek: Merhum üstad Akif’in Kastamonu’da Nasrullah camii kürsüsünden Türk milletine hitaben verdiği ve her hakikati bütün çıplaklığı ile aydınlattığı bu vaaz, o zaman memleketin her tarafında, her camiinde okunmuş, defalarca basılarak her yere gönderilmiştir.

Şu vesika, vaazın nasıl karşılanmış olduğunu açıklıkla gösteriyor:

Elcezire cephesi kumandanı Nihat Paşa’dan Mehmet Akif’e telgraf:

‘Nasrullah Camii şerifinde verdiğiniz vaazın yer aldığı mecmuanızın ancak bir nüshası elde edilebilmiştir. Diyarbekir’in büyük camiinde Cuma namazından sonra okunarak hazır bulunan mü’minler manevî nurlarından hisselerince nurlanmışlar ve aydınlanmışlardır. Fakat bu istifade pek sınırlı kalacağından cephe mıntıkasını teşkil eden Elaziz, Diyarbekir, Bitlis, Van vilayetleri ile civar müstakil muta¬sarrıflıklar halkını da faydalandırmak ve şerefile hukuku doğrudan doğruya zatı âlinize ait olmak üzre Diyarbekir matbaasında baskıyla çoğaltılarak bütün cepheye dağıtılmıştır. Cenâbı Hakkın din yolundaki çalışmalarınızı ve vatan sevginizi makbul kılması temennisile hürmetlerimi takdim eylerim. 10/2/37 Elcezire - K/ Nihat’

Mehmet Akif de şu cevabı vermiştir:

‘Diyarbekir’de Elcezire Kumandanı Nihat Paşa Hazretlerine

Şahsıma yönelik büyük ilginize kalbimin en samimî duygularıyla teşekkürler ederim. Nasrullah kürsüsündeki vaazın o bölgede ve o cephedeki bütün dindaşlarımıza duyurulmasına yardım ve aracılık, cidden memnuniyet vericidir. Cenâbı Hak, pek kıymettar bir parçası bulunduğunuz kahraman ordumuzu zaferden zafere ulaştırması ve İslâm ümmetinde belirmeye başlayan uyanışı artırsın. Âmin. 16 Şubat 337 Mehmet Akif’

O zaman Ankara’da yayınlanmakta olan “Sebilu-r-Reşad” da 314 üncü {17 Şubat 1337) sayısında şu bilgiyi veriyor:

‘Nasrullah kürsüsündeki vaazı yayınladığımız sayımız ikinci defa basılmışsa da büyük bir kısmı batı ordusuna gönderildiğinden o da bitmiştir. Müsait bir zamanda üçüncü bir defa basılacaktır.’

Bütün bu bilgi; merhum Mehmet Akif’in Nasrullahi kürsüsünde verdiği vaazın bütün milletçe okunmuş, dinlenmiş, çok iyi karşılanmış ve herkese hakikati öğretmek hususunda son derece etkili olmuş olduğunu açıklıkla gösteriyor.”

Kastamonu Nasrullah Camii’nde 1920 Kasım’ında verilen vaazın üzerinden tam 87 yıl geçmiş…

Yarın ise Cumhuriyet Bayramımızın 84’üncü yıldönümü… Kuzey Irak’a harekât tezkeresiyle beraber, “dost” bildiklerimizin gerçek yüzlerini, gerçek niyetlerini kaçıncı defa görmenin şaşkınlığı içinde kimimiz…

Sözü uzatmaya gerek yok…Vaazın geniş bir özetini burada, tam metnini ise www.yeniasya.com.tr’de yayınlıyoruz.

Ancak… Bir küçük bilgiyi de paylaşmak istiyorum içim karara karara da olsa…

İstiklâl Marşımızın şairi Mehmet Âkif Ersoy’un vefat ettiği Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerindeki Mısır Apartmanı’na gitmenizi tavsiye etmiştim ya geçen hafta… Ben bir kere daha gittim hafta içinde… Ve Mısır Apartmanı’nın duvarına 1994 yılında, Mehmet Âkif Araştırmaları Merkezi ve dönemin Beyoğlu Belediye Başkanı olan Nusret Bayraktar tarafından çakılan, daha sonra çalındığı için Dr. Mimar Kadir Topbaş’ın başkanlığı döneminde yenilenerek törenle yerine çakılan tabelânın sadece vidaları duruyordu bina duvarında… “İlgilenen çıkar” umuduyla paylaşayım istedim!

Sözü burada kesiyorum efendim… Mehmet Âkif Beyi dinlemek üzere 87 yıl öncesine, Kastamonu Nasrullah Camii’ne kulaklarımızı, gönlümüzü uzatalım…

“VAAZ:

NASRULLAH KÜRSÜSÜNDEN

Türk Milletine Hitap

Kastamonu 19 Teşrinisani 1336 (1920) Cuma günü

‘Bismillahir- Rahmanir Rahim

Ya eyyuhellezine âmenu lâ tettehizu bîtaneten mîn dinikum la ye’lumekum habalen, veddu ma anîttum, kad bedetil-boğdau min efvahihim vema tuhfi suduruhum ekber, kad beyyenna lekum-ul-âyati in küntüm ta’kilum…”

TERCÜMESİ

(Yaeyyuhellezine âmenu) ey iman etmiş olanlar, ey Müslümanlar, içinizden olmayanlardan, size yabancı kimselerden dost kabul etmeyiniz. Âyeti celiledeki (bitane) içli dışlı görüşülen, kendisine her türlü sırlar emanet edilen samimî dost, yarıcan, arkadaş, sırdaş mânâlarınadır. Öyle bitane ki (la ye’lunekum habalen) sizlere karşı zarar ziyan vermekten, aranıza fitneler, fesadlar sokmaktan hiç bir vakit geri durmazlar. Ellerinden gelen fenalıkların hiç birini sizden esirgemezler. (veddu ma anittum) sizin sıkıntılara, musibetlere, felâketlere uğramanızı isterler. (Kad ‘ bedetil-bağdau min efvahilim) görmüyor musunuz, hakkınızda besledikleri düşmanlık ağızlarından taşıp dökülüyor. (ve ma tuhfi sudurahum ekber) bununla beraber yüreklerinde, sinelerinde gizlemekte oldukları kinler, garezler, husûmetler, o bir türlü zabtedemeyip de ağızlarından kaçırmakta oldukları düşmanlıktan çok büyüktür, çok şiddetlidir. (Kad beyyenna lekum ul âyeti in küntum ta’kilun) bizler size her biri aynî hikmet, mahzi ibret olan ayetlerimizi böyle açık bir surette bildirdik. Eğer sizler akı karadan, iyiyi kötüden seçer, hayrını, şerrini düşünür aklı başında adamlarsanız bu hikmetlerin, bu ibretlerin gereğince hareket ederek hem dünyada, hem ahirette selâmet bulursunuz.

TEFSİR

Ey Müslümanlar, sizin için bu âyeti celileye uymaktan başka selâmet yolu yoktur. Takib edilecek hareket yolu, siyaset kuralı tamamile bu âyeti celilede toplanmıştır. Binaenaleyh ulvî mânâsını bir kere de toplayıp ifade edelim. Cenâbı hak buyuruyor ki:

‘-Ey mü'minler, size ellerinden gelen fenalığı yapmakdan çekinmeyen, bu hususta hiçbir fırsatı kaçırmayan, dininize yabancı kimseleri kendinize sırdaş, dost, arkadaş kabul etmeyiniz. Bunların sureti hakdan görünerek size güleryüz göstermelerine, hayırınızı ister gibi tavırlar takınmalarına asla kapılmayınız. Onların gece gündüz isteyip durdukları sizin felaketinizden, yıkılmanızdan, esaretinizden başka bir şey değildir. Baksanıza, size karşı kalplerinde besledikleri, düşmanlık o kadar dehşetli ki bir türlü zabtedemiyorlar da ağızlarından kaçırıyorlar. Hâlbuki yüreklerinde kök salmış olan husûmet, ağızlarından taşan ile kıyaslamak mümkün değildir, ondan çok fazladır, çok şiddetlidir. İşte bütün hakikatleri, âyeti celilemizle sizlere açıktan, açığa tebliğ ediyoruz, bildiriyoruz. Eğer aklı başında insanlarsanız, eğer dünyada ve ahirette zelil olmak, hüsranda kalmak istemezseniz bizim âyeti celilemizin gereğince hareket ederek kurtulursunuz.’

Bu âyeti celile Âli İmran Sûresindedir. Tevbe Suresi’nde de; ‘Ey Müslümanlar, Cenâb-ı Hak içinizden hak yolunda mücahedede bulunanları, Allah ile onun resuli muhtereminden, bir de mü'minlerden kendisine dost edinmeyenleri görmedikçe sizler öyle başı boş bırakılacak mısınız, zannediyorsunuz?’ Bu iki âyeti celileden başka diğer âyeti kerime daha vardır ki hep aynı ruhtadır.

Ey cemaati müslimin! İnsan için kendi aleyhine bile çıksa hakkı hakikati söylemek lâzımdır. Ben de bir zamanlar Allah’ın kitabını okurken bu gibi âyeti celileye geldikçe; ‘acaba diğer milletlere karşı biraz şiddetli davranılmıyor mu? Yabancılar hakkında daha, merhametli olmak icab etmez mi idi?’ gibi düşüncelere dalardım. Vakıa bu hatıraların sırf şeytanî kuruntulardan başka bir şey olmadığını bilirdim. Lâkin velev şeytanî olsun, o düşünceleri içimden söküp atıncaya kadar nefsimle hayli mücadelelere mecbur kalırdım. Acaba bu vesvesenin kaynağı neydi? Burasını araştıracak olursak işi biraz tabii görürüz. Öyle ya, gözümüzü açtık ‘Avrupa medeniyeti, Avrupa irfanı, Avrupa adaleti, Avrupa efkâr-ı umumiyesi’ nakaratından başka bir şey işitmedik. Kiminin adaleti, kiminin hamiyeti, kiminin dehası, kiminin ilerlemesi kulaklarımızı doldurdu. Lisan bilenlerimiz doğrudan doğruya bu heriflerin eserlerini, bilmeyenlerimiz tercümelerini okuduk. Edebiyatları, hele edebiyatlarının ahlâkî, insanî, sosyal konuları pek hoşumuza, gitti. Yazarların ahlakî kıymetlerini ve insaniyelerini, eserleriyle ölçmeye kalkıştık. İşte bu mukayeseden itibaren aldanmaya, hatadan hataya düşmeye, başladık. Bu adamların sözleriyle özleri arasında asla münasebet, benzerlik olamıyacağını bir türlü düşünemedik. İşte okuyup yazanlarımızın çoğuna sonradan gelip yapışan bu hata bir zamanlar bana da musallat oldu. Bereket versin ki yaşım ilerledi, tecrübem arttı; hususile Avrupayı, Asyayı, Afrikayı dolaşarak ‘Avrupalı’ dediğimiz milletlerin esaret altına, tahakküm altına aldıkları biçare insanlara karşı reva gördükleri zulmü, gadri, hakareti gözümle görünce artık aklımı başıma aldım. Demin söylediğim şeytanî kuruntulara kapılmış olduğumdan dolayı Cenâbı Hakka tevbeler ettim.

Devamı yarın

28.10.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.10.2007) - Puşkin, Âkifimiz ve yine AKM yıkımı...

  (14.10.2007) - “Hiç ibret alınsaydı...”

  (07.10.2007) - “Dünya insanlarının sığınağı”

  (30.09.2007) - Mevlânâ 800 yaşında!

  (23.09.2007) - Sevmeyi yeniden öğrenmek!

  (09.09.2007) - Diziler dizim dizim!

  (26.08.2007) - Devlet destekli san’at!

  (19.08.2007) - “sanatalemi.net”e yakışan kutlama

  (12.08.2007) - Yeni Kültür Bakanımızı beklerken

  (05.08.2007) - “sanatalemi.net” 1 yaşında!

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri