İslâm dünyasının temel eğitim meselesi, teknik olarak kaliteyi saymazsak özünde fikri ve kültürel mahiyettedir. En temel meselelerden birisi budur. Bugün İslâmcısı veya gayrı İslâmcısı veya herkes tevhid-i tedrisat ve eğitim birliği meselesinde hemfikir görünüyor. Burada bir icma var. Belki bu biraz da küreselleşmenin getirdiği sonuçlardan birisi. Lakin tevhidi tedrisatın mahiyeti ne olmalı? deyince herkes değişik cevaplar ve fikirler serdediyor. Demekki dedikleri gibi şeytan detayda gizli. Hangi kıvamda? sorusuyla birlikte karşımıza kültür meselesi ve kimlik krizi çıkıyor. Sahi! Hangi kıvamda ve ahenkte tevhid-i tedrisat yapılmalı ? Tartışma bu noktada düğümleniyor. Öyleyse küreselleşmenin de zaruri hale getirdiği tevhid-i tedrisat meselesi müsellem bir kaziyye.
Yine İslâm Ülkelerinde Eğitim Kongresi’nde tebliğciler ve konuşmacılar zorunlu eğitim üzerinde de ittifak ediyorlar. Bu da eski gücünde olmasa bile müsellem bir kaziyye. Bununla birlikte, artan oranda özel eğitim de giderek yaygınlaşıyor. Devlet sektörü ile rekabet ediyor. Asıl çözümlenmesi gereken konu tevhid-i tedrisat değil, tevhid-i tedrisatın mahiyeti. İçindeki unsurların kaynaştırılması ve birlik içinde bütünlük sağlanmasıdır. Buna , vahdet içinde kesret diyoruz. İşte asıl mesele bunun yolunu ve kıvamını bulmaktır. Pakistan bunun için medreselerin müfredatını budarken ve ona ondan olmayan modernist müfredat ilave ederken; buna mukabil devlet okullarına da nizam-ı Kur’ân adı verilen yüzeysel ve üstünkörü din dersleri konuluyor. Yemen’de ise 1994 yılında alınan karar gecikmeli bir şekilde 11 Eylül sonrasına denk gelecek şekilde uygulanıyor. Ülkedeki bütün dini medreseler ve kolejler kapatılıyor. Bunun üzerine olmalı Havsiler de İsna Aşeriyye mezhebinin örgün eğitim kurumlarına ve havzalarına giderek oralarda ‘mezhebi’ eğitim görüyor ve bunun sonucunda teşeyyü ederek Yemen’de Havsiler fitnesine neden oluyorlar. Elbette bu hususta devletin samimiyetsizliğinin payı var. Aslında Yemen’de yaşananlar klasik bir soğuk savaş manzarası. Devlet önce İslami duyguları kullanıyor ve ardından kendisini güçlü hissettikten sonra biraz da Amerikan baskısıyla hepsinden kurtulmanın çarelerini arıyor. Marksizme ve güneylilerin ayrılıkçı konumuna karşı medreseler ve dini duygular besleniyo rve destekleniyor. Ama ne zaman 1994 yılında güneydeki Marksist rejim çöküyor ve sonra Ali Abdullah Salih ve ekibi başta Suudi Arabistan olmak üzere Umman gibi komşu ülkelerle askıdaki meseleleri çözüyor sıra medreselerin kapatılmasına geliyor. Çünkü rejim medreseleri kendisi için de tehlikeli olarak görüyor. Aslında bu, dediğimiz gibi bir soğuk savaş klasiği. Birkaç ay önce Muhammed Haseneyn Heykel bağlamında bir tartışma yaşanmıştı. Sfari Kulüp’le alakalı bir tartışma idi. Soğuk Savaş döneminde Arapları Batı kampında tutmak için Nasirizmin de dahil edildiği bir uluslararası bir kulüp veya ittifak tesis edilmişti.. Fas Kralı İkinci Hasan bu bağlamda döneminde İslâmcıları Marksistlere karşı kullanmaya kalkışıyor. Başarılı da oluyor. Burgiba Nasirizmin ve solun hızını kesmek için aynı şeyleri yapıyor. Sedat ardından aynı yolu takip ediyor. En son Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullahalih de soğuk savaş klasiğine 11 Eylül’le birlikte son veriyor. Yemen’de binlerce medrese kapanıyor. Hepsi örgün ve resmi eğitim içine dahil ediliyor. Geride Abdulmecid Zendani’nin İman Üniversitesi gibi bazı yüksek eğitim kurumları kalıyor. Amerikalılar 11 Eylül sonrasında onunla da çok uğraştılar ve El Kaide ile arasında bağ kurmaya çalıştılar. Zendani de topun ağzındaydı. Yani dini eğitim üzerinde 11 Eylül’ünde gösterdiği gibi bir siyasi hatta eğitim mühendisliği var.
***
İşin püf noktası eğitim birliği içinde nasıl bir bütünlük sağlanmalı? Karma müfredat yeni bir bileşke olamadan ve senteze varamadan zeytinyağı ile su gibi birbirinden ayrı mı kalacak yoksa birbiri içinde eriyecek ve bütünleşecek mi ? Bir bütünleşme formülü aranıyor. Bu bütünleşme formülünde, sömürgecilik mevrusatını elenecek ve modernizmin faidelisi ile otontizmin veya asaletin kalıcısını biraraya getirilecek. Bunu Fas Aheveyn Üniversitesi Rektör Yardımcısı Dr. Driss Ouaouıcha modernizmle kimliği buluşturmak ve uyumlu hale getirmek şeklinde tanımladı ve tarif etti. Gerçekten de eğitim içinde birçok çatışma noktaları var. Sözgelimi dini eğitim konusunda Mısır ile Fas arasında bir takım benzerlikler var. Bu benzerlikler dini eğitimin nezaretinde yaşanan ikilem veya tezadlar şeklinde kendisini göstermektedir. Sözgelimi Ezher bir taraftan İdaretü’l Ezher’e bağlı iken diğer taraftan da Milli Eğitim’e bağlanmak istenmektedir. Böylece Ezher’in özerkliği kaldırılmak istenmektedir. Tevhid-i tedrisat anlayışı tevhid-i idare şeklinde de anlaşılmakta ve uygulanmaya çalışılmaktadır. Fas’da da dini eğitim hem din işleri hemde milli eğitim bakanlığının uhdesinde bulunmaktadır. Buda hem tezadı hem de çatışmayı beraberinde getirmektedir.
***
Geçmişte İslâm kültürü ile sömürgecilik arasındaki zıtlaşma ve tezad günümüzde modenizm ile İslâm kültürü arasında devam etmektedir. Bununla birlikte hâlâ Afrika’nın ve Asya’nın böğründe sömürgecilik kalıntılarıyla otantizm ve bu bağlamda İslâm arasında çatışma yeryer devam etmktedir. Özellikle de 11 Eylül’den sonra bunun hiddeti ve şiddeti yeniden artmıştır. Bir taraftan bu baskıyla mücadele ederken diğer taraftan da zamanın icaplarıyla tanışma ve gereklerini yerine getirme arasında sağlıklı bir seçim yapmak gerekiyor. İşte bunu yapmak için de etki tepkiden ari, hali ve uzak ve gerçekten de iyi bir denge bulmak, tutturmak ve iyi bir seçim yapmak gerekiyor. Sömürgeciliğin Arapça ve yerel dillerle mücadele etmesi gibi, İslam kültürü de misliyle mukabele mi edecektir? Bunun dengesi nasıl tutturulacak? Bu meselenin ayaklarından birisi de kültürel emparyalizm ve onun illetlerinden birisi olan komplekstir. Bu meyanda İslâm Ülkelerinde Eğitim Kongresi’nde dikkat çeken hususlardan birisi bazı Arapların İngilizce konuşmayı yeğlemelerine mukabil bazı Arap olmayanların Arapça konuşmaktaki ısarlarıydı. Sözgelimi, Faslı Driss O. ile Kuveytli Dr. Mashael Al Hamly’nin İngilizce konuşmalarıydı. Ama Kerimov’un adamı selis ve akıcı Arapçasıyla bana göre herkese iyi bir ders vermiş oldu. Bu bir fikir verebilir mi bilemiyorum ama 1986 yılında OTİM’de olmalı Hasan Turabi ile Sadık Mehdi bir toplantı için gelmişlerdi. Her ikisi de birer konuşma irad etmişti. O zaman İslami çizgideki Milli Cepheyi temsil eden Hasan Turabi takım elbiseler içinde nutkunu İngilizce irad etti. Ardından Sadık Mehdi Sudan kıyafetleriye kürsüye geldi ve konuşmasını Arapça yapmıştı. Bu değişik rol tuhafıma gitmişti. Bazı zaaflar ileride daha büyük kırılmaların habercisi veya işareti olabilir. Anlatıldığı tablo da olduğu gibi. Evet eğitim birliği herkesin kızıl elması ama mahiyeti konusunda anlaşmak kaydıyla.
28.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|