Bu makalenin başlığı Yemen türküsünün bir mısrası aslında. Belki hatırlarsınız, şöyle diyordu yaklaşık yüz yıl önce yazılan o türküde:
Yemen yolu çukurdandır,
Karavana bakırdandır,
Zenginimiz bedel verir,
Askerimiz fakirdendir.
Sosyal adaletsizliği bence en çarpıcı bir şekilde dile getiren mısralardır bunlar. Aradan yüz yıla yakın bir zaman geçmiş, ama pek de birşey değişmemiş aslında. Adil bir sosyal paylaşımı olmayan bir toplumun insanları halen yaşarken de ölürken de ayrımcılığa maruz kalıyor malesef. Bizler 'kurşun adres sormaz' diye biliriz, ama bizim ülkemizde soruyor galiba. Zamanında oğullarını, kocalarını Yemen'e gönderen fakir Anadolu kadınları yıllarca, "Gece bir ses geldi derinden derinden / Beni mi çağırdı Yemen çöllerinden" diye ağıt yaktılar. Bugün de şehit olanların ailelerine baktığımızda çoğunlukla alt tabaka sosyal hayatından insanlar olduğunu görüyoruz.
Bu topraklar yüzyıllardır sorgulamanın yapılamadığı, devletin ve resmî ideolojinin kutsal kabul edildiği, bireyin haklarının hiçe sayıldığı, birilerinin dokunulmaz haklara sahip olduğu topraklar olagelmiştir maalesef. Birçok gazetecinin yıllardır dile getirdiği, ama cevabı halen alınamamış sorularımız var bizim. Mesela, Nişantaşı’ndan veya Bağdat Caddesi’nden kaç şehit cenazesi kalktığı, subay veya bürokrat çocuklarının nerelerde askerlik yaptıkları, oğlunu ölüme gönderirken itiraz edilmeyen başörtülü annenin, orduevine neden alınmadığı, vs. gibi. Her şehidin ardından, "Onları unutmayacağız" diye nutuklar atılan bu ülkede, daha şehit sayısının bile doğru dürüst bilinemiyor olması, yuvarlak rakamlarla ifade edilmesi de insan hayatına verilen önemi ortaya koyuyor kanaatindeyim. Diğer taraftan, vatan sevgisini kendi tekellerinde tuttuklarını zanneden bir kısım insanlar da sorulması gereken soruları sormak yerine sokaklarda taşkınlık yapmayı, milleti rahatsız etmeyi, cahiliye devrinden kalma ırkçı sloganlar atmayı vatanseverlik zannediyorlar. Oysa gerekli sorgulamalar yapılmadıkça, cevap ve hesap vermesi gereken sorumlular bilakis kahraman gibi alkışlanmaya devam edildikçe, hiçbir problemi halletmek mümkün olmaz.
Savaş çığırtkanlığı ve hamaset edebiyatı ile başkalarının çocukları üzerinden kahramanlık yapmaya çalışan kişilerin aklına uyarak da problemleri çözmek mümkün olmuyor. Zira onlar için nedir ki çocukları cepheye yollamak? Onlar veya Onların çocukları nasılsa o cephede olmayacaktır. Kendi ölümlerini akıllarına getirmeyenler, başkalarının hayatının değerini de bilemiyor. Binlerce kişinin ölmesi onlar için bir anlam ifade etmiyor. Onlar için önemli olan bir insanın ölümü değil çünkü, borsada hisselerinin değer kaybetmemesi veya şirketlerinin kârlılığı… Savaş ve ölüm üzerine, başkalarının acıları üzerine kurulacak refahtan nasıl haz alabileceklerse?
Dünya dönüyor, zaman ilerliyor, ama bu topraklarda yüz yıllardan beri hakim olan anlayış maalesef değişmiyor. Geçen hafta gazetelere yansıyan bir haberde şöyle deniyordu: Her türlü kanamayı birkaç dakika içinde durduran kapsülü dünyada ilk kez Türk bilim adamları geliştirdi. Klinik deneylerini yürüten Prof. Dr. İbrahim Haznedaroğlu, "Bu ürün bugüne kadar kanama durdurma mekanizmasıyla ilgili bildiğimiz verileri alt üst etti. Kanama durdurma mekanizması tamamen farklı. Her türlü kanamayı birkaç dakika içinde durdurabiliyor. Tüm dünyada kan kaybından ölümleri bu sayede önlemeyi amaçlıyoruz" dedi.
Başka bir kapsül daha üretilebilseydi keşke. Yıllardır bu coğrafyada gereksiz bir yere akan kanı ve yüzyıllardır ortadan kaldırılamayan adaletsizlikleri önleyebilen bir kapsül. O zaman Yemen türküsünü de geçerliliğini yitirmiş nostaljik bir türkü olarak dinlerdik belki. Keşke…
01.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|