Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Abdil YILDIRIM

Yanlış teşhis



Ülkemizin baş bêlası haline gelen terör olayları için “Neden bu boyuta yükseldi, niçin bir türlü önlenemiyor” diye kafa yoranlar, öncelikle bu belânın ne kadar farkında olduğumuzu sorgulamalıdır. Yıllardır yanlış bir tehdit ve tehlike teşhisi ile oyalandık. Millî Güvenlik Kurulu eski bildirilerini bir hatırlayın. Millî Güvenlik Kurulu toplantılarından sonra açıklanan bildirilerin değişmez maddesi “irtica” olurdu. Haberlerde hep şöyle cümleleri duyardık: “Millî Güvenlik Kurulu sona erdi, yayınlanan bildiride öncelikli tehdit ve tehlike olarak irtica konusu dile getirilerek, alınması gereken önlemler hakkında hükümete tavsiyelerde bulunuldu.”

Evet, yakın zamana kadar hep bu şekilde Millî Güvenlik Kurulu bildirileri dinledik. Yıllardır imam hatip liseleri, Kur’ân kursları, baş örtülü bayanlar ve sakallı beyler, cumhuriyet düşmanı olarak gösterildi. Cumhuriyet için en büyük tehlike olarak bunlar kabul edildi. Bu arada gerçek tehdit ve tehlike ihmal edildi. Bazen de bir terörist ile bir baş örtülü aynı kefeye konuldu.

Bir kısım medyada ise, bu irtica paronayası halen devam etmektedir. Bir lisede mescit açılması, öğrenci ve öğretmenlerin namaz kılmaları, büyük bir skandal olarak veriliyor. Sanki orada bir hücre evi var ve namaz kılanlar cumhuriyeti yıkmak için orada bulunuyorlar. Tesbih ve seccadeler ise, suç âleti olarak gösteriliyor. Bunları gördükçe, eski başbakanlardan birisinin şu sözünü hatırlıyorum: “Tesbih çekenle tetik çekeni bir tutamazsınız”. Ama tesbih çekmeyi de tetik çekmek kadar tehlikeli gösteren bir zihniyetin varlığı bugün de devam etmektedir.

Aynı zihniyet mensupları, nerede bir başörtülü bayan görseler, “işte irtica” diye ayağa fırlıyorlar. Dağlarda hainlere karşı göğsünü siper eden ve şehit düşen gençlerimiz, bu başörtülülerin ya evlâdı, ya kardeşi, ya da eşi veya nişanlısıdır. Şehit tabutlarına kapanıp ağlayanlara bir bakın. Hemen hepsi başörtülü analar ve bacılardır. Canlarından çok sevdikleri insanları bu vatan, millet ve cumhuriyet için şehit vermişlerdir. Bunlar mı devletine ihanet edip cumhuriyeti yıkmaya çalışacaklar? Onları asıl kahreden, hainlerin kurşunundan ziyade, maruz kaldıkları bu haksız itham ve iftiralardır.

Teröre karşı yükselen protesto eylemlerinde ellerinde bayrakları, yüreklerinde vatan sevgisi ve gözlerindeki yaşları ile sokaklara dökülen ve hainlere lânet okuyan başörtülü analar, bacılar, acaba takiyye mi yapıyorlar? O gözyaşları sahte mi? Hangi vicdan sahibi bunları vatan haini, cumhuriyet düşmanı olarak görebilir? Vatan haini ile vatanseveri, dost ile düşmanı ayırt edemeyecek kadar basiretimiz mi bağlandı acaba?

Karşımızda gerçek düşman dururken, kendi kendimize hayali düşmanlar icat ederek gücümüzü zayıflatmak, birlik ve beraberliğimizi tehlikeye atacak ayrımcı fikirler üretmek, vatanseverlikle bağdaşmaz. Biz bu vatanı düşman istilâsından kurtarırken, sakallısı sarıklısı, çarşaflısı çarıklısı ile bir bütün halinde mücadele ettik.

“Her zamankinden daha çok birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz şu günlerde” diye nutuk atmaya başlayanlar, namaz kılanları, başını örtenleri, kendi düşünce ve inancına göre bir hayat tarzı benimseyenleri hain ve bölücü diye suçlamaya kalkarlarsa, sözlerinin samimiyeti de ortadan kalkar. Birlik ve beraberlik istiyorsak, bu tür bölücü, dışlayıcı ve suçlayıcı tavırlardan uzak durmamız gerekmektedir. Namaz kılanlar da, başını örtenler de, en az namaz kılmayan ve başı açık olanlar kadar vatansever ve cumhuriyetçidirler.

Yanlış teşhis ile doğru tedavi uygulanamayacağının artık farkına varmalıyız.

01.11.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (30.10.2007) - Mutlu musunuz?

  (28.10.2007) - Acele edelim

  (25.10.2007) - Dost kervanı

  (14.10.2007) - Beyaz sayfa

  (12.10.2007) - Kuyudaki taş veya mahalle baskısı

  (21.09.2007) - Oruca tutulduk, oruca tutunduk

  (08.09.2007) - Herkesin bir derdi olmalı

  (04.09.2007) - Son nefes, zor nefes

  (01.09.2007) - Ahiret yolculuğuna çıkarken Besmele çekmek

  (18.08.2007) - Rahmeti Rahman’dan istemeliyiz

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri