Ülkemizin baş bêlası haline gelen terör olayları için “Neden bu boyuta yükseldi, niçin bir türlü önlenemiyor” diye kafa yoranlar, öncelikle bu belânın ne kadar farkında olduğumuzu sorgulamalıdır. Yıllardır yanlış bir tehdit ve tehlike teşhisi ile oyalandık. Millî Güvenlik Kurulu eski bildirilerini bir hatırlayın. Millî Güvenlik Kurulu toplantılarından sonra açıklanan bildirilerin değişmez maddesi “irtica” olurdu. Haberlerde hep şöyle cümleleri duyardık: “Millî Güvenlik Kurulu sona erdi, yayınlanan bildiride öncelikli tehdit ve tehlike olarak irtica konusu dile getirilerek, alınması gereken önlemler hakkında hükümete tavsiyelerde bulunuldu.”
Evet, yakın zamana kadar hep bu şekilde Millî Güvenlik Kurulu bildirileri dinledik. Yıllardır imam hatip liseleri, Kur’ân kursları, baş örtülü bayanlar ve sakallı beyler, cumhuriyet düşmanı olarak gösterildi. Cumhuriyet için en büyük tehlike olarak bunlar kabul edildi. Bu arada gerçek tehdit ve tehlike ihmal edildi. Bazen de bir terörist ile bir baş örtülü aynı kefeye konuldu.
Bir kısım medyada ise, bu irtica paronayası halen devam etmektedir. Bir lisede mescit açılması, öğrenci ve öğretmenlerin namaz kılmaları, büyük bir skandal olarak veriliyor. Sanki orada bir hücre evi var ve namaz kılanlar cumhuriyeti yıkmak için orada bulunuyorlar. Tesbih ve seccadeler ise, suç âleti olarak gösteriliyor. Bunları gördükçe, eski başbakanlardan birisinin şu sözünü hatırlıyorum: “Tesbih çekenle tetik çekeni bir tutamazsınız”. Ama tesbih çekmeyi de tetik çekmek kadar tehlikeli gösteren bir zihniyetin varlığı bugün de devam etmektedir.
Aynı zihniyet mensupları, nerede bir başörtülü bayan görseler, “işte irtica” diye ayağa fırlıyorlar. Dağlarda hainlere karşı göğsünü siper eden ve şehit düşen gençlerimiz, bu başörtülülerin ya evlâdı, ya kardeşi, ya da eşi veya nişanlısıdır. Şehit tabutlarına kapanıp ağlayanlara bir bakın. Hemen hepsi başörtülü analar ve bacılardır. Canlarından çok sevdikleri insanları bu vatan, millet ve cumhuriyet için şehit vermişlerdir. Bunlar mı devletine ihanet edip cumhuriyeti yıkmaya çalışacaklar? Onları asıl kahreden, hainlerin kurşunundan ziyade, maruz kaldıkları bu haksız itham ve iftiralardır.
Teröre karşı yükselen protesto eylemlerinde ellerinde bayrakları, yüreklerinde vatan sevgisi ve gözlerindeki yaşları ile sokaklara dökülen ve hainlere lânet okuyan başörtülü analar, bacılar, acaba takiyye mi yapıyorlar? O gözyaşları sahte mi? Hangi vicdan sahibi bunları vatan haini, cumhuriyet düşmanı olarak görebilir? Vatan haini ile vatanseveri, dost ile düşmanı ayırt edemeyecek kadar basiretimiz mi bağlandı acaba?
Karşımızda gerçek düşman dururken, kendi kendimize hayali düşmanlar icat ederek gücümüzü zayıflatmak, birlik ve beraberliğimizi tehlikeye atacak ayrımcı fikirler üretmek, vatanseverlikle bağdaşmaz. Biz bu vatanı düşman istilâsından kurtarırken, sakallısı sarıklısı, çarşaflısı çarıklısı ile bir bütün halinde mücadele ettik.
“Her zamankinden daha çok birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz şu günlerde” diye nutuk atmaya başlayanlar, namaz kılanları, başını örtenleri, kendi düşünce ve inancına göre bir hayat tarzı benimseyenleri hain ve bölücü diye suçlamaya kalkarlarsa, sözlerinin samimiyeti de ortadan kalkar. Birlik ve beraberlik istiyorsak, bu tür bölücü, dışlayıcı ve suçlayıcı tavırlardan uzak durmamız gerekmektedir. Namaz kılanlar da, başını örtenler de, en az namaz kılmayan ve başı açık olanlar kadar vatansever ve cumhuriyetçidirler.
Yanlış teşhis ile doğru tedavi uygulanamayacağının artık farkına varmalıyız.
01.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|