29 Ekim Cumhuriyet Bayramı sebebiyle sergilenen bazı görüntüler, ‘bayram’ın anlamına ters düştü. Devlet ile milletin kaynaşması gereken böyle ‘milli gün’lerde, millet ekseriyetinin rencide edilmesi; ‘bayram’lardan beklenen kucaklaşmayı temin etmeye yarar mı?
“Doğru ise” kaydını düşerek “Türbanlılar geldi komutanlar ayrıldı” başlıklı habere bakalım: “Cumhuriyetin 84. yıldönümü nedeniyle valiliklerce düzenlenen bazı resepsiyonlarda, ‘türban’ gerginliği yaşandı. Türbanlı kadınların katıldığı resepsiyonlardaki komutanlar tepki göstererek ayrıldı. Gaziantep’teki resepsiyona, (...) bazı türbanlı davetlilerin katılması üzerine, (...) subaylar eşleriyle salonu terk etti. (...) Kayseri’deki resepsiyona, garnizonda görevli yüksek rütbeli subay ve astsubaylar katılmadı. Askerlerin, çok sayıda kamu kurum yöneticisinin türbanlı eşleriyle katılmasına tepki olarak resepsiyona katılmadıkları iddiâ edildi. (...) Kırklareli (...) (nde de) subaylar resepsiyonda türbanlıları görünce eşleriyle salondan ayrıldı. Eskişehir’deki resepsiyonda da türbanlı kadınların bulunması dikkat çekti.” (Milliyet, 31 Ekim 2007)
Tekrar, “haber ve yorumlar doğru ise” notunu düşerek soralım: Böyle bir tavır, kutlanan ‘bayram’a gölge düşürmez mi? Başörtülü birisi bir yere, bir salona, bir toplantıya geldi diye; başka birilerinin orayı terketmesi ‘kaynaşma ve kucaklaşma’ ile bağdaşır mı?
Hatırlamak lâzım: Geçmişte de benzer davranışlar sergilendiğine şahit olmuştuk. İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu, AİHM Başkanının da katıldığı bir toplantıya, başörtülü öğrenciler geldi diye ‘tepki’ göstererek toplantı salonunu terketmişti. Hatta bu duruma, toplantıya katılan AİHM Başkanı bile bir anlam verememiş, “Başörtülü öğrencilerin toplantıya katılmasında ‘bence’ bir mahzur yok” anlamında beyanlarda bulunmuştu.
Son günlerde de benzer davranışlara şahit oluyoruz. Böyle davranışları sergilemek; değil ‘bayram’larda, normal zamanlarda da uygun değildir. Nihayetinde bahsedilen bayram, başı örtülünün de, başı açık olanın da bayramı. Öyle de olmak zorunda. Aksi anlamları hatırlatacak davranışlar sergilemek kimseye bir şey kazandırmaz.
Bu ve benzeri davranışları sergileyenler ya da bu davranışlara ‘olur’ verenler; lütfen bu davranışların millet nezdinde nasıl bir intiba bıraktığını araştırsınlar. Artık, soğa çıkarak mı yoksa ‘plaza’lara girerek mi; her ne yol ile olursa olsun ‘millet’e bir sorsunlar. Kaç kişi, bu tavrı, bu davranışı tasdik eder?
“Milletin ne düşündüğü, nasıl değerlendirdiği bizim umurumuzda değil” deniyorsa, bu düşünce de kökten yanlış ve hatalı bir düşüncedir. Çünkü demokrasilerde ‘millet’in ne düşündüğü önemlidir. Türkiye, kurmuş olduğu cumhuriyetini demokrasi ile taçlandırmak, anlamlardırmak ve kuvvetlendirmek durumundadır. Böyle ‘tepki’ler ortaya koymak, umulan ‘kaynaşma ve kucaklaşma’ya hizmet etmez. Aksine, kırgınlıkların artmasına ve kucaklaşmanın ertelenmesine vesile olur.
Hiç kimsenin buna hakkı olmasa gerek.
01.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|