Osmanlı, altı yüz yıllık saltanatında, yer küreye hep merhamet döşedi. Tohumlar attı. Batının içlerine, Avrupa’nın göbeğine kadar gitti. İslâmı götürdü. Oralarda, adalet ve şefkat dininin idare ve tanzimini ortaya koydu.
Tasnifinden bile uzun süre mahrum kaldığımız Osmanlı arşivleri, mahzun ve tetkike muhtaç evrak hazineleri olarak önümüzde duruyor hâlâ. Yabancı araştırmacıların, kendi tarihi çapsızlıklarına ve köksüzlüklerine değer katma adına ve tarihi kendince yorumlama veya tahrif için yaptığı inceleme, maalesef bizim ilim dünyamız tarafından yeterince yapılmıyor.
Dünün vakanüvislerinin günümüze emanet ettikleri olaylar, ibretli vak’alar, ışık rehber değerinde tahliller, günümüz için örnek olma özelliğini koruyor.
Tarih perspektifini günümüze projektör olarak yansıtacak bir derinliğin ve anlaşılabilir yalınlığın aktüel sonuçlarına henüz ulaştığımızı söyleyemeyiz. Tarih hafızası, bugünün arka planını doğru tesbit etmekten mahrum olduğunu söylemek, üzücü de olsa, bir gerçek.
Osmanlı haritasında nakşolunan miras, kalıcı kılınan şuur otantiği ve inanç arkeolojisi dimdik eserler olarak, uyarıcı nitelikte. Keşfedilmeyi bekliyor.
Mescitten camiye, medreseden külliyeye, çeşmeden vakfiyeye kadar imanın tezahürü, insanlığın alâmeti ve toplumun nişanesi ne kadar figür, temsil ve tarihi doku gerektiren eğitici kültür köprüleri varsa, hepsini inşa etmiştir.
Bırakınız o inşayı ve diriliş ruhunu devam ettirmeyi, onu anlayacak, yeterince inceleyecek ve geleceğe taşıyacak bir ufkun mahzenine inip, hafıza kayıtlarını tezekkür etmekten ve ibret vesikalarını kuşağımıza taşımaktan bile aciziz.
Tarih, bir milletin medeniyet kavşağında ve yönelişler haritasında en belirleyici yön levhasıdır. Kritik dönemlerin, geleceğe ışık tutan pusulasıdır. Dünün akredite edilmiş berrak niyetlerinin tezahürü olan tarihimiz, bir fetih ve ülkü ansiklopedisidir.
Kendini arşivlemiş, yeryüzüne abidelerle dokumuş ve san’at eserleri ile işlemiştir. Bunları okuyacak göz, anlayacak bakış ve önümüze koyup okutacak, tarih sevecenliğine sahip müdrik aydınlara ihtiyaç vardır.
Osmanlı’nın çöküşü üzerine bina edilmiş reaksiyoner ve tarihle kavgalı bir rejimin yerle bir ettiği iman ve zafer eksenli ecdat yadigârını tekrar insanımıza kazandırmak, bölge coğrafyasında barışa vesile kılacak ve kayıtların, arşivlerin tazeliğini muhafaza ederek ihtilaf meselelerde çözüm odağına yerleştirmek, kendini ilme adamış objektif tarihçiler ve insaflı akıl dürbünleri ile mümkündür.
Bugün, dünün yed-i emanetinde olursa, yanlışını tashih, doğrusunu takviye ve yeni projeksiyonlarını teşkil etme imkânı bulabilir. Bakış derinliği, tarihî arka plan zenginliği ve onu algılayacak bir gözlemle mümkün olur.
Anlayış ve sevgiyi merkeze koyan, kuşattığı topraklarda gönüller üzerine İslâmı fethin öncü feneri yapan bir ecdat, bugün insafın gözünde körleşmiş bir bağnazlıkla ve gerilikle itham edilmektedir.
Akla dâvet çıkarmaktan uzak ve bugünün netameli duruşlarına şaşkınlık kazandıran tarih yergisi ve geçmişi kötüleme hastalığı, ya da övgü kompleksinin derinliksiz hamaseti, ikisi de günümüzün ilim ve felsefe inşasına sağlıklı katkı yapamamaktadır.
Bunları irdeleyecek, yeni yaklaşımlar katacak, dünün olumlularını teşvik edecek, hatalarını da telâfi edecek bir perspektif ve öngörü zemini yakalanabilirse, elbette önümüz daha aydınlık, geleceğimiz daha dengeli ve istikametli bir güzergâha girecektir.
Yalpalamalar ve başkasına benzeme tereddütleri ile niteliksizliğin yol açtığı sosyal ve siyasî yaraların ve yetersizliklerin temelinde, bu zafiyetin çürük temelleri yatmaktadır.
Hazineden habersiz, harabe zannettiği mekân üzerine bir kulübe yapan adam gibi, tarih hazinesinden ve büyük mirasından habersiz, şeklî ve zahirî görüntülerle hakikatin üstü örtülü ortamında, geçici gündemlerle meşgul olmak, benzer bir tuhaflıktan başka bir şey değildir.
“Hazain-i malikte ne viraneler var” dedirten kaynaklara ulaşmak zamanı şimdi. Onların niyet ve tasavvuruna dikkat kesilme ve idrak etme zamanı şimdi. Aksi halde önümüzü göremeyiz. Kör döğüşün ve toplumsal çatışmaların kısırlaşan sonuçlarının sebebi burada yattığını iddia edersek, mübalâğa etmemiş oluruz.
Osmanlı, Ortadoğu, Orta Asya ve Balkanları içine alacak muazzam bir barış projesinin mimarıdır. Yükseliş döneminin ve ihtimam isteyen niyet ve hassasiyetlerinin ruhu bunu başarmıştır.
Osmanlı’dan ders alma zamanı.
31.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|