Ankara âdeta teröre kilitlendi. Başta yeni anayasa taslağı olmak üzere diğer bütün gündemler talî duruma düşürülüp sanki gündem dışına itilmiş...
Yeni anayasa ile birlikte Türkiye’nin AB uyum yasalarının uygulanması ve diğer demokratikleşme çalışmaları hep terörle mücadele kararının sonrasına bırakılmış.
Meclis’te başlayan bütçe görüşmeleri ve ekonomide uzun zamandır sözü edilen tedbirler dahi terörün gölgesinde bir nev'î sürüncemede. Su kesintilerinden sonra başlayan elektrik kesintilerinin akıbetini sorgulayan da yok...
Yarın Amerikan Dışişleri Bakanı Condollezze Rice Ankara’ya geliyor. İstanbul’da Irak’a komşu ülkelerin toplantısı var. Ve ardından yeniden ABD’ye gidecek olan Başbakan Erdoğan konuyu son kez Bush’la görüşecek...
Bizzat Erdoğan’ın ifâdesiyle Türkiye’nin teröre karşı alacağı tavır, bir bakıma Erdoğan’ın Bush’la yapacağı bu görüşmeye odaklanmış.
Ancak Ankara’da kimse bundan elle tutulur bir netice beklemiyor havası hâkim. Şırnak ve Gabar’dan şehit cenazeleri Anadolu’ya gelmeye devam ederken, ağababası ABD’ye güvenen Barzani’nin ikide bir Türkiye’yi tehdit etmesi, bunun göstergesi.
Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesini “tehdit,” “işgal” ve “savaş ilânı” olarak göreceklerini her fırsatta söyleyen Barzani, bir tek teröristi teslim etmeyeceğini tekrarlıyor. ABD’nin dört yıldır Irak’ı işgal edip bir milyon insanı katlettiğine en ufak bir atıfta bulunmayan Barzani’nin bu durumu, Washington’un Türkiye’yi tahrik taktiği olarak âdeta sırıtıyor...
* * *
Amerikan Dışişleri Bakanı Sözcüsü, her ne kadar Türkiye ile birlikte çalışmak istediklerini söyleyip hükümetin geçen yıl imzaladığı “Ortak Vizyon Belgesi”nin hayata geçirilmesini hatırlatsa da artık kimse buna kanmıyor. Zira ABD’nin Kıbrıs meselesi ve Ermeni tasarısındaki politikaları ortada...
Uluslararası Atom Enerjisi Başkanı Muhammed El Baradey, İran’da nükleer silâh bulunmadığını açıkça ilân etti. İran’ı suçlamanın bir felâkete yol açacağını uyardı. Böylece neoconların bir uydurması daha resmen deşifre edildi.
Irak’ın işgali de, “kimyasal silâhlar bulunduğu” iddiasıyla yapılmıştı. Çok geçmeden bu yalan, bizzat Amerikan Dışişleri Bakanı tarafından dünyaya duyuruldu.
Amerikan yönetimi bugün de Bush’un yardımcısı Cheney’in başkanlığında Ortadoğu’da ve İslâm dünyasında bir Sünnî-Şiî çatışmasını plânlıyor.
İran - Irak ekseninde başlatılan bu fitneye, Lübnan’dan Suudî Arabistan’a, Körfez ülkelerinden Pakistan’a ve Orta Asya ülkelerine kadar, bütün Ortadoğu ve Asya’yı bu felâketin içine sürüklemek istiyor.
Aslında, ABD’nin etnik ve mezhebî farklılıkları alevlendirerek, kargaşa ve kaos üretip çatışma ve iç savaşlarla ülkeleri kontrol altına alma stratejisi, Kissinger’den bu yana bütün dünyada devam ediyor.
Kavmiyetçilik kavgası ve mezhepçilikle, bugün Asya ve Ortadoğu’nun yanı sıra Balkanlarda, Kafkasya’da, Afrika’daki karışıklık ve kargaşa üzerindeki çatışmalar sürdürülüyor.
Sudan’da, Suriye’de, Pakistan’da, Afganistan’da, Ürdün’de, İran’da ve Irak’ta olduğu gibi, etnik ve mezhebî ırkçılık üzerine meydana getirilen iç savaşla İslâm ülkelerini kan gölüne çeviren katliâmlar bunun sonucu...
Açıkçası, Bediüzzaman’ın İsrailoğulları hakkındaki yüzlerce âyetin tefsiriyle, “her çeşit fesat komitelerine karışan ve her nev'î ihtilâle parmak karıştıran” Yahudi ifsat şebekelerinin, kaos projeleri, “demokrasi ve özgürleştirme” gibi mâsum maskeler altında insanlığa dayatılıyor. (Sözler, 366)
* * *
ABD’nin dünden bugüne darbelerle, suikastler, cinayetler ve soykırımlarla dolu tarihi bunun ispatı
Bunu içindir ki Amerikalılarla yapılan görüşmelerde, işgalci ve istilâcı zihniyetin, “bir iki düşman askeri bulunmak bahanesiyle bombalarla milyonlarca masumun kanını heder ettiği” hususu hiçbir zaman unutulmamalı...
Hiçbir adalet kuralına, insanlık seciyesine, hak ve hukuka sığmayan, yalan ve aldatıcı propagandalarla, egemenlik ve çıkar hesapları uğruna “gaddarâne acip zulümler” işlendiği akıldan çıkarılmamalı. (Kastamonu Lâhikası, 160-161)
Siyaset netice alma san'atıdır. Ankara, dikkat etmeli. Bölgenin can damarı ve sınırın iki yanında yüz binlerce insanın geçim vesilesi Habur sınır kapısını kapatmak ve Irak’a ekonomik ambargo uygulamak gibi, sonuçsuz yapay “yaptırımlar” yerine, ABD’yi terör örgütünün himayesinden vazgeçirmeli.
Washington’un bu hususta Bağdat’a tam yetki vermesi sağlanmalı. “Ortak Vizyon Belgesi” dahil, işgal güçlerine her türlü lojistik ve mühimmat desteği temin eden, savaş uçaklarının havalanıp Afganistan ve Irak üzerine sortiler yaptığı hava ve deniz limanlarını tahsis eden “ABD’ye destek hamûlesi”ni iptal etmeyi gündeme getirmeli...
Aksi halde Başbakan’ın “rest” çekip, “stratejik müttefikimiz dahil dostlarımız teröre destek veriyorlar” çıkışı, ortada kalır; hiçbir anlamı kalmaz...
Rice ve Bush’la görüşmesinden de bir şey çıkmaz...
31.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|