Geçtiğimiz yılların aksine 29 Ekim’de iki ayrı “Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu” veren Cumhurbaşkanı Gül, ilk resepsiyonda devlet erkânını Köşk’te ağırlamıştı. Gül’ün ev sahipliği yaptığı ve gündüz saatlerinde gerçekleşen resepsiyona davetliler “eşsiz” katılmıştı. Gül’ün Salı akşamı Çankaya Köşkü’nde verdiği ikinci resepsiyonuna ise gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenleri ve Ankara temsilcileri ile iş dünyası, sporcular, san'atçılar ve sivil toplum örgütleri dâvetliydi. Bu dâvetin ilkine göre farklılığı “eşli” olmasıydı. Yani, ikinci resepsiyon “kamusal alansız bir resepsiyon” oldu.
Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz’le beraber gazetemizi temsilen katıldığımız resepsiyonda konuşulan konuların başında Güneydoğu’da yaşanan terör olayları ve sınırötesi operasyon geliyordu.
***
Yaklaşık 900 kişinin elini tek tek sıktıktan sonra salonda misafirleri ile sohbet etmeye gelen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sorulan soruların neredeyse tamamı bu minvalde oldu. Kuzey Iraklı liderlere mesaj gönderirken, “ABD bir gün gidecek. Bu bölgede kimin gideceği kimin kalacağı belli. Barzani artık tercihini yapmalı” diyen Gül, ABD’nin terörle mücadelede Türkiye’nin yanında yer alması gerektiğini, bunun bir lütuf olmadığını, bu mücadelede yer almanın ABD’nin görevi ve sorumluluğu olduğunu vurguladı.
Resepsiyona “eşsiz” katılan Başbakan R.Tayyip Erdoğan, sınır ötesi operasyonun zamanının sorulması üzerine, son günlerde tekrarladığı kalıpla “Bin düşüneceğiz, bir yapacağız, pir yapacağız” derken, sınır ötesinin 5 Kasım’da ABD’ye yapacağı seyahatten sonra mı olacağı yönündeki sorulara sert cevaplar verdi. Başbakan Köşk’te de “Ben size tarih veremem, adres veremem. Bu tür sorular... Ben medyaya bunu anlatamadım, biz muhaliflerimize mi çalışıyoruz, yoksa kendi ülkemizin idaresine mi çalıyoruz? Bizden zaman istiyorsunuz. Yer istiyorsunuz. Bunlar önemli değil, siz bizden netice isteyin” diyerek adeta çıkıştı.
Gül ve Erdoğan bunları konuşurken, ikili sohbetlerin konusu da yine sınırötesi harekât oldu. Bölgede ticarî faaliyetleri de bulunan gazeteci İlnur Çevik’i hayli sıkıntılı gördük. Günlerdir PKK’nın elinde esir olan 8 askerle ilgili girişimde bulunduğunu, ancak o bölgede bombalama ve çatışmaların devam ettiği için sonuç alınmadığını, bunun için sıkıntılı olduğunu söyledi.
Şimdi sınırötesi operasyonla ilgili gelişmeler için Başbakan Erdoğan’ın Pazartesi (5 Kasım 2007) Beyaz Saray’da Bush’la yapacağı görüşmenin neticesi bekleniyor. Bütün gözler bu görüşmede olacak. Bu görüşmeden sonra Bush, Erdoğan’ı operasyondan caydırır mı, Erdoğan Bush’u operasyonun gerekliliği konusunda ikna mı eder, merakla bekleniyor.
Bugün ve yarın İstanbul’da yapılacak olan Genişletilmiş Irak’a Komşu Ülkeler Toplantısına katılmak üzere Türkiye’ye gelecek olan ABD Dışişleri Bakanı Rice’nin yapacağı temaslar ve bu toplantıdan sonra çıkacak sonuçlar Erdoğan-Bush görüşmesinin seyrini etkilemesi açısından önemli olacak. Bu arada bir operasyon yapılması ise zayıf bir ihtimal gözüküyor.
***
Resepsiyonla ilgili başka bir noktaya daha temas etmek istiyorum. “Gazetecilik” yapmak derdinde olanlar ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanından Türkiye’nin birinci gündemi olan bu konularda görüş almak için uğraşırken, bir takım gazetecilerin gündeminde farklı şeyler varmış.
Bıkmadan usanmadan resepsiyona kaç tane başörtülü geldiğini saymışlar. Bir-iki gazete 33 sayısında uzlaşmışlar. Yani, yaklaşık 900 davetli arasında 33 başörtülü… Bu gazetecilerin büyük bir eksikliği var! Niye başı açıkların sayısını çıkarmamışlar. Başı açık bayanların sayısının hesaplanıp yazılması ne kadar ayıpsa başörtülü hanımların da tek tek adeta “fişlenir” gibi kimin eşi olduğu da belirtilip yazılması daha da ayıptır. Bu durum, bu kesimlerin dillerinden düşürmedikleri pozitif ayrımcılık değil de denir?
Yedi küsur yıllık cumhurbaşkanlığı döneminde başörtülülere “kamusal alan” gibi anlamsız bir gerekçeyle Köşk’ün kapılarını kapatan Ahmet Necdet Sezer’den sonra Gül’ün yaptığı normal ve doğru olandır. Unutmamak gerekir ki, Turgut Özal ve Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığı dönemlerinde de başörtülüler rahatlıkla resepsiyonlara girebiliyordu. Bu “fişleme”yi yapanların aslında Gül’ün verdiği resepsiyona başörtülülerin gelmelerini değil, Sezer döneminde başörtülülerin gelememelerinin yanlışlığını yazmaları gerekmez miydi?
Kanunsuz başörtüsü yasağı ile ilgili çok şeyler söyleniyor. Ancak bir kesim bir türlü bunu anlamak istemiyor. Onlar bunu yazdıkça bizde bu yasağın “kanunsuz” olduğunu ve yasağa son verilmesi gerektiğini yazmaya devam edeceğiz. Tâ ki yasak kalkana kadar…
***
Resepsiyonda Türkiye’yi yakından ilgilendiren, son aylarda iyice azgınlaşan terör olayları, bütün ülkenin içini yakan şehit cenazeleri olurken, birilerinin gündeminde ise resepsiyona ne kadar başörtülü geldiği, Hayrunnisa Gül’ün başörtüsü bağlama şekli gibi konular yer aldı. Ne büyük gazetecilik değil mi? “Bir, iki, üç… Bunu saymak lâzım… Şu pek başörtüsüne benzemiyor, ama bunu da sayalım. Ya şu eşi başörtülü gelen kim? vs…”
Eller gider Mersin’e bunlar gider tersine…
Allah insaf versin…
02.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|