İlim, irfan, ihlâs timsali Mehmed Feyzi Efendi
Mehmet Feyzi Efendi’yi, Risâle-i Nurlarla müşerref olduktan sonra gıyâben tanımıştım. Onun, Hz. Üstad’la birlikte Denizli Cezaevi’nde uzun süre çile çektiklerini, ilimle mücehhez, derin irfan sahibi olduğunu duyardım. Gıyâben hayranlık hisleriyle meşbû iken, 1958’li yıllarda Kargı’da görevli bulunduğum sırada ziyaret için Kastamonu’ya gittim. Mütevazı devlethanesinde kabul etmek lutfunda bulundular.
Çok nurlu bir siması vardı.
Ziyaretçilerin öğrenmek için sordukları aktüel, sosyal, dinî problemleri, en mükemmel bir üslûp, kapsamlı, tatminkâr, ufuk açıcı, belirgin bir şekilde, samimiyet ve kemal-i ihlâsla izah ediyordu.
İrşadlarından çok istifade ettim. Ömrüm süresince bana rehber olmaya devam ediyor.
27 Mayıs 1960 menhus kanlı ihtilâlinden sonra benim de hakkımda idârî ve adlî tahkikat açılmıştı. Zaten dindarlara göz açtırılmıyordu. Nur Talebelerini yakalamak için idareciler Nurcu avına çıkmıştı.
Bu ortamda, ‘Rabbim Allah’ diyen memurun nasibi sürülmekti. Hasetçi, partizan meslektaşlarımın ihbarı üzerine Kargı ilçesinden Kastamonu Bozkurt ilçesine sürgün edildim.
Kastamonu, yolumun üzerinde olduğundan birçok defalar orada mutlak bir inzivâ hayatı yaşayan Mehmet Feyzi Efendi’yi ziyaret ettim. İlminden, irfanından doyasıya feyz almaya çalıştım. Edep, nezaket, tevazu ve daha nice yüksek haslet ve faziletlerin timsâliydi.
Bozkurt ilçesine ilk giderken, o nurlu irşadlarının birinde “Lisan-ı hâl ile ilânât, lisan-ı kal ile ilânâttan daha tesirlidir. Dolayısıyla dil ile söyleyerek Hakkı tebliğden ziyade, yüce İslâm ahlâkını yaşayarak, hâl ve davranışlarınla örnek olarak hayatına tatbik etmek bilhassa–bu zamanda—daha müessir ve maslahata uygun olur” buyurdu.
Merhum Av. Bekir Berk’in yetişemediği yerlerdeki Nur Talebeleri haklarında açılan, Nur Risâleleri okumaktan, bulundurmaktan ibaret suçlardan(!) dolayı dâvâlar açılınca, bana mektup yazıp savunma talep ediyorlardı.
Ben de onlara faydalı olmak ve maruz kaldıkları haksızlıklardan, tutuklamalardan kurtarmak adına gücüm yettiğince savunmalar yazıp adreslerine gönderiyordum.
Cennet mekân Mehmet Feyzi Efendi, huzurunda bulunduğum bir sırada: “Senden talep edilen savunmaları, o kardeşlere göndermeye ve yardımcı olmaya devam et. Zira Hz. Peygamber (asm): ‘Kişi, kardeşine yardım ettiği müddetçe, Allah da ona yardım eder’ buyuruyor” dedi.
Farz namazı akabinde, mânâsı geniş, kapsamlı, çok kısa, özlü, kendisisin de okumaya devam ettiği şu duâyı okumamı tavsiye etti: “Allahümme innâ neûzü bike minke.” “Allah’ım! Biz, Sen’den Sana sığınırız” şeklindeki mânâsının açıklamasını şöyle lütfetti: “Allah’ım, Sen’in azabından affına, celâlinden cemaline, gazabından lütfü u keremine sığınırız.”
Hz. Peygamber (asm): “Kişi sevdiğiyle beraberdir” buyuruyor.
Cenâb-ı Mevlâ’dan, sevdiğimiz o Allah dostlarıyla birlikte olmayı diliyor ve duâ ediyoruz.
|