Şu yazımın muhtevasını, uzun seneler Avrupa’da yaşadığımıza bağlamazsınız inşallah. Mukayeseler, elbette bilinen ve görülenler arasında yapılacaktır. Avrupa’dan Türkiye’ye veya başka ülkelere uçakla seyahatimizde, havaalanları mağazalarında en çok dikkatimizi çeken yerin, kitap, süreli yayın ve gazetelerin teşhir edildiği mahal olduğunu belirtelim. En fazla rağbet gören kitapların yanı sıra, gazetelere de göz atmadan edemeyiz. Avrupa gazeteleri içinde Türk gazetelerinin farkları, beş renge basılmış gazetelerin daha ziyade renkli resim mecmuası görüntüsü olsa gerek. Dünya kültürüne gözü, kulağı açık her Avrupalının gazetelerimizin bu özelliğini bildiği kanaatindeyim.
Avrupa gazetelerinin, bilhassa Almanca, İngilizce ve Fransızca çıkan gazetelerin aksine, sayfaları neredeyse tümüyle kapatan çıplak kadın resimleri, birinci sayfanın yarısını işgal eden manşetin harfleri veya haberin resimsiz olmayacağı düşüncesi, Türkiye gazetelerinin meşhur vasıfları sayılıyor. Almanya’daki Axel Springer’in Bild ve Express gazetelerini azıcık andıran (zira onlar beş renkli değil) manşetlerinin Avrupa’daki Türklerin ellerinde istihza konusu olduğunu hepimiz biliyoruz. Almanya’da genel ahlâka mugayir, şamatacı ve cerbezeci Bild ve magazin gazetelerinin de kültürel seviyeleri en düşük Almanlarca okunduğunu, bu vesile ile belirtelim. Axel Springer ile çeşitli irtibatlar içinde bulunan Doğan Medya grubu ve ona yakın gazetelerin Bild ve Ekpress’e en yakın çizgilerinin müstehcenlik ve semavî dinler karşıtlığı olduğunu da dikkatlice inceleyenler farkına varacaklardır. Türkiye medyasını temsil eden renkli gazetelerimizi önceden görmemiş Avrupalılar da, boyalı bu mevkuteleri “porno mecmualarına” benzetebiliyorlar.
Bu gazetecilik anlayışının millî haysiyetimizi incittiğini ve Türk milleti için bir utanç vesilesi olduğunu ilk olarak biz söylemiyoruz. Müteaddit defalar başka yazarlarca da tesbit edilen bu yanlışımızı düzeltme yerine, dünyanın gözünün içine baka baka müstehcenlik ve seviyesizlikte dozajı arttıran gazetelerin patronlarının kapıkulları hükmündeki basım amirleri ve genel yayın yönetmenlerine şikâyetinizin de neticesiz kaldığını ve kalacağını tahmin ediyorum. Ancak bu seviyesiz ve Türk milletini küçük düşürücü çirkin yayınlarda inat eden gazetelerin köşelerinde millete vaaz u nasihatte bulunan muharrirlere ulaşabilirseniz, belki faydalı olabilirsiniz kanaatindeyim. Zira patronlar; halk ile arası iyi olan köşe yazarlarını kaybetmekten korkarlar. Elbette ki, menfaat mukabili inancını, vicdanını ve insanlığını satmamış ve milletin haysiyetini kulak veren köşe yazarlarını kastediyorum.
Söz gazetelerimizden açılmışken, TV programlarıyla internet gazeteciliğine de değinmek istiyorum. Evvelâ Almanya’nın en büyük kanalı ARD’de ana haber bülteninin yalnızca 18 dakika sürdüğünü, duymamış okuyucularımıza belirtmek istiyorum. Yorum ve ara reklamlarıyla birlikte saatleri bulan Türkiye TV’lerinin haber saatleriyle Avrupa TV’lerinin haber bültenlerini karşılaştırdığımızda, Türkiye’deki medya patronlarının milletimize nasıl muamele ettiği daha da net ortaya çıkar. Saatlerce yılanların göz sihrine yakalanmış tavşanlar gibi ters pozisyonlarda ekranlara kilitlenen seyirci, hâlâ muhakemesi yerinde, hipnotize olmamış ve idrak tutulmasına yakalanmamışsa tebrik etmek gerekir. Seyirciyi nezaketsiz, aptal, vicdansız, cahil ve gayr-ı medenî kabul eden söz konusu TV’lerin programcılarına milletin verdiği tepkiyi de merak ediyorum. İyi-kötü tepkilerinizi bildirecek bir kurumunuz var. Milletin değerleriyle alay eden, ecdadına söven, inançlarını ve geleneklerini tezyif eden programlara rağmen RTÜK’e şikâyette bulunmayan seyirciyi en azından “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” tehdidinden haberdar etmek lâzım. Müslümanların zekât ve sadaka paralarıyla kurulmuş TGRT’yi satın alan Musevi asıllı Murdoch’un Türkiye’deki kanalında yaptığı pespaye ve rezilâne programlarını karşılaştırdığımızda da millet olarak rencide ve tezyif edildiğimizin farkına varıyoruz. Bu arada menfaat ve şöhret saikasıyla söz konusu TV’lerin ekranında boy gösteren muhafazakâr ilim adamı, siyasetçi ve sanatkârları da inşallah halkımız bir yerlere kaydediyordur. Türkiye’yi kültürel, ahlâkî ve bilimsel cephelerde çökertmeyi arzu etmiş medya ittifakı karşısında milletini ve değerlerini savunanların da mutlaka yapabilecekleri vardır.
Türkiye’nin AB’nin en ahlâksız, pespaye gayr-ı medenî ve cahil ülkesi olmadığını, ancak medyamızın seviyesiyle ispat edebiliriz. Aksi halde köpeksiz köyde değneksiz dolaşanlar çoğalmasından, bozulma ve çürümenin artmasından endişeleniyoruz.
02.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|