Din dersiyle ilgili tartışmalar farklı zeminlerde değişik boyutlarıyla devam ederken, bu derste çizilen Atatürk portresinin gerçekle ne ölçüde örtüştüğüne ilişkin sorgulamalar da sürüyor.
Eğitim-İş Sendikası Fatih Şubesi Başkanı Mustafa Cemil Kılıç’ın, okullarda okutulan Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersi kitaplarıyla ilgili araştırmasında buna dair çok ilginç tesbitler var.
Meselâ, 9. sınıflar için hazırlatılan kitapta Atatürk’ün 1923’teki “Her birey dinini, din duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır, orası da mekteptir” sözüne yer verildiğini ifade eden Kılıç, ancak aynı kitapta Atatürk döneminde, 1930’larda okullardaki din derslerinin kaldırılmış olmasına değinilmediğini vurguluyor.
10. sınıf kitabında “Atatürk’ün eğitim gördüğü okullar devrinin şartlarına göre ciddî anlamda dinî bilgiler veren okullardı” denilerek Atatürk’ün eğitim hayatının dinî eğitim veren okullarda geçtiğinin ileri sürüldüğünü belirten Kılıç’ın, “Oysa Atatürk bir hafta süreyle devam ettiği mahalle mektebi haricinde dinî bir eğitim almamıştır” tesbiti dikkat çeken bir diğer örnek.
Kılıç’ın gösterdiği üçüncü örnek ise 11. sınıf kitabından: “ ‘Atatürk ve cumhuriyet dönemi din hizmetleri’ adlı ünitede hutbelerin Türkçe okunması konusuna yer verilmiş, ancak aynı dönemdeki Türkçe namaz ve Türkçe ezan çalışmalarına yer verilmemiştir.” (Radikal, 12.10.07)
Bu örnekler, “din dersi aldatmacası” olarak nitelediğimiz hadisenin, önemle üzerinde durulması gereken bir boyutunu daha gözler önüne seriyor.
Yani, 12 Eylül’le birlikte yürürlüğe konulan “Atatürk’ü dindar gösterme” projesi uğruna, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersleri de, gerçekleri tahrif maksadına böyle alet ediliyor.
Aslında yapılan işin, herşeyden önce, dersin temel konusunu oluşturan ahlâkın en birinci kuralı konumundaki dürüstlük ilkesine ters düştüğü açıkça ortada; ancak kimin umurunda?
Okullarda her sabah çocuklara “Türküm” diye başlayan o tuhaf metin tekrarlatılırken ilk söyletilen kelime “Doğruyum” ifadesi ve ahlâk dersinde ilk öğretilen konulardan biri doğruluk; ama o ders bile böyle bir “yalan” için propaganda aracı olarak kullanılıyor. Yazıklar olsun...
Haddizatında, bu nitelik ve içerikteki bir Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersinin anayasa ile zorunlu kılınmasında şaşılacak birşey yok. Zira resmî ideolojinin, herşeyi kendi amacı için alet ederken bu uğurda din dersini de kullanması ve bunu yaparken her alanda olduğu gibi yine dayatma yolunu seçmesi son derece “normal.”
Ama normal olmayan, en başta etik açıdan çok yanlış olan bu durumun, “normalmiş” gibi savunulabilmesi ve din kültürü dersi adı altında yapılan resmî ideoloji propagandası gözardı edilip ettirilmek suretiyle, işin içyüzünü sezemeyen insanları yanıltma ayıbının devam ettirilmesi.
Din dersi tartışmalarında öncelikle bu problemin ahlâk zemininde ele alınıp din derslerinin bu gölgeden bir an önce kurtarılması gerekiyor.
Bu yapılmadığı müddetçe kargaşa bitmez.
Ama yapılmasa dahi, gerçeklerin er veya geç bir gün mutlaka ortaya çıkma gibi bir “huyu” bulunduğu ve insanların hepsini ilânihaye aldatmak da imkânsız olduğu için, yalan üzerine kurulan sistemler günü gelince mutlaka çöker.
10.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|