Ankara haftayı, terörle mücadele tartışmalarıyla geçirdi. Ancak Kara Kuvvetleri eski komutanı Aytaç Yalman’dan 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren’e kadar birçok emekli generalin hatıraları, son yırmi yıldır yapılan vâhim hataların gecikmiş itîrafları oldu.
Emekli askerler, olayın sosyal yönünü görmediklerini, Amerika’nın kendilerini kullandığını âdeta ikrar ettiler. Baba Bush’un Özal’la anlaşarak Irak’ın 36. paralelinin kuzeyini İncirlik’te üslenen Çekiç Güç’ün kontrolüne vermesiyle bölgede bölücü terörün yuvalanıp bugünkü içinden çıkılmaz fitneye sebebiyet verdiğini açık açık belirttiler...
Keza “Kürt yoktur” benzerî telkinlerden “Kürtçeyi yasaklama”ya kadar fitnede istimal edilen ciddî yanlışlıkların teröre ne denli istismar imkânı sunduğunu seneler sonra kabul etmek durumda kaldılar... Ancak bir yandan “komutanların itirafları”nı manşetlere çıkaran medyanın diğer yandan baştan beri yine küresel egemenlik ve çıkar projeleri çerçevesinde bölgedeki politikalarına endeksli siyasî iktidarın hatalarını allayıp pullayarak propaganda etmesi dikkat çekici...
Yine teröre hâlâ düzenli ordularla karşı konulmaya çalışılıp, bütün dünyada olduğu gibi bölgenin şartlarına adapte olabilen özel birliklerle karşı konulabileceği gerçeğinin yeni yeni kabulü de düşündürücü... Otuz bin insanın katlinden ve bunca şehidden sonra, ilgililerin bu tür açıklamaları, ister istemez, “acaba terör kasten mi bitirilmek istenmedi?” sorusunu gündeme getirmekte... Kısacası çeyrek asırdır süregelen hataların tekrarlanmasının ardından gelen itiraflar, Türkiye’nin ne denli bir komployla karşı karşıya olduğunu ortaya çıkarmakta...
* * *
Ne var ki hatalar hâlâ tekrarlanıyor. Hâlâ olup bitenlerden ders alınmış değil... “İkinci Özal” olarak politika arenesına atılan ve her fırsatta “Özal’ın yolunda” olmakla itîraf eden Erdoğan hükûmetleri, son beş yıldır İncirlik’e ilâve olarak onlarca hava ve deniz limanını Amerikan işgalci güçlerin her türlü askerî malzeme, silâh ve mühimmatına açtı. İncirlik’ten son üç yılda yapılan binlerce sorti ile Çekiç Güç’ün işlevî daha etkin bir biçimde yerine getirildi.
Bush’la görüşmesinin ardından Başbakan, Afganistan’da ve Irak’ta ABD’ye verdikleri desteğe dikkat çekerek, topyekûn alt ve üst yapıyı işgal güçlerinin emrine ve desteğine amâde ettiklerini bizzat söyledi. Doğrusu Erdoğan’ın Bush’la görüşmesinin ardından, “tezkereyi mutlaka kullanacağız” demesi, mâlum medyada derhal “sınırötesi harekât” şeklinde hararetli haberlerle duyuruldu. Belli ki Başbakan’ın sözünü ettiği “bir ve pir bir sınırötesi” zaten olmayacak. Belki sınırlı ve bazı nokta operasyonlarla kalınıp, kamuoyunda yükselen infialin önü alınacak...
Zira uzmanlar, bunun için zamanın oldukça daraldığını ve saatten sonra “sınırötesi”nin çok zor olacağını bildiriyorlar.
Kışın bastırmasıyla birkaç hafta içinde bölgeye iki üç metre karın düşmesi ve daha şimdiden eksi sekizlere varan soğukların başlamasıyla “sınırötesi”nin yapılamayacağını ifâde etmekteler.
Anlaşılan, daha önce birbirlerinden binlerce kişi öldürmüş Irak’ın kuzeyindeki peşmergelerle terör örgütü arasındaki son dönemdeki son derece yakınlaşmayı da kullanan Bush yönetimi, Türkiye’nin sıkıntısını Türkiye’ye karşı hoyratça kullanacak. “Sınırötesi” olsa da ABD’nin istediği gibi oldukça sınırlı ve birkaç nokta operasyonun ötesine geçmeyecek.
Bu arada önce Erdoğan’ın Bush’la görüşmesini “sınırötesi harekât”a yeşil ışık yakması açısından “çok olumlu” bulan CHP Genel Başkanı’nın, şimdi Türkiye’nin Kuzey Irak’a yaklaşması ve işbirliğini attırmasını önermesi de enteresan...
* * *
Görünen o ki şimdiye kadar ağırda alıp Türkiye’yi oyalayan ve “PKK” yi ağzına almayan Bush’un, son görüşmede üç kez peşpeşe “PKK düşmandır” tekrarı, meseleyi Türkiye’nin terörle odaklandığı örgüte hasderedek tuzağa düşürmenin bir parçası. ABD, bölgede himâye edip beslediği terör örgütünü ve güdümündeki yerel yönetimi açıkça Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanmakta. Özetle “tavşana kaç, tazıya tut” taktiğiyle, Türkiye’yi köşeye sıkıştırıp, emr-i vakilerine mecbur etme noktasına getirme plânı adım adım uygulanmakta.
Senaryolar tek Ankara’nın önüne konuluyor. “Musul meselesi” zâten unutturuldu. “Kerkük’ün yeni statüsü”nü ve “Kuzey Irak’ta bağımsız bir devlet” dayatması için daha şimdiden ortam hazırlanıyor... Bu açıdan yıllarca devlette önemli görevlerde bulunmuş Hasan Celal Güzel’in, “mesele sâdece PKK terörü değildir” tesbiti oldukça önemli.
Washington’un bir plân çerçevesinde Ankara’yı tamamen terör ögütüne kitleyip bölgedeki projelerine mecbur ettiği; İran ve Suriye’ye operasyonları dahil bölgedeki işgal ve saldırı senaryolarına ortak etmek noktasına getirdiği gerçeği açıkça sırıtıyor.
Türkiye, azdırılan terörle o denli “çâresiz” ve “yola gelsin” ki ne Kerkük’ü düşünebilsin, ne Irak’ın kuzeyindeki oldu bittiye karşı çıkabilsin. Ve en dehşetlisi komşu İran’a yapılacak bir operasyonda, Müslüman bir bölge ülkesi olarak ABD’nin yanında yer alsın. İtiraflar bunu gösteriyor. Tam “zâlimlerin satranç oyunları” gibi...
10.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|