Her 10 Kasım’da olduğu gibi, Mustafa Kemal’in ölüm yıldönümü vesilesiyle yazılı ve görüntülü medya organlarında yine bildik haberler yayınlanacak mı, diye merak ediyorum. Yine her 10 Kasım dolayısıyla milleti sanal bir sınıflandırma ile “Vahdettinciler ve Atatürkçüler” diye iki cepheye ayıran yazılar yayınlanacak mı? O gün, hangi anma töreninde kriz çıkacak ve bir kendini bilmez meczup yüzünden milyonlarca vatandaş gerici/ yobaz yaftasıyla töhmet altında bırakılacak mı? Çünkü her 10 Kasım, bir yerlere mânâlı mânâlı göndermelerde bulunma günü olmaktadır. Ama bu göndermelerin ve imaların göndericileri acaba M. Kemal isminin arkasında neler çevirmeyi düşlemektedir diye de ayrıca endişeli bir bekleyiş içindeyim.
Ne ki, “Falanca Korgeneral falanca yerde 10 Kasım töreninde ağladı” veya “Fişmekânca ilde alay komutanı, falanca, filancaya sert baktı, tokalaşmadı ve yüzünü çevirdi” veya “Bilmem hangi okulda, bilmem hangi öğretmen veya öğrenci Mustafa Kemal’i karalayıcı şu şu sözleri sarf etti” gibilerden haberler çıkacak. Ondan sonra gelsin saldırı furyaları. Konuş babam, konuş.
Mustafa Kemal’i tabulaştırmanın kaçınılmaz sonucu olarak, elbette ki, özellikle böylesi günlerde onun görüşlerini inceleme, irdeleme, tahlil etme gibi daha gerçekçi konularla doldurulacağına, ona şablonlaşmış, klişeleşmiş, kuru-sıkı övgülerle kalıplaşmış medh ü sena günü ve bir takım siyasîlere veya sosyal kurumlara sövme günü olarak kullanılmaktadır.
“Atatürk veya Atatürkçülük” hemen her konuda referans gibi gösterilmekte, her mesele ona irca edilmektedir. Herhangi bir siyasal veya sosyal gelişme sonucunda infiallerini, tepkilerini Anıtkabir’e gidip orada bir takım hamasî nutuklar söylemek, anı defterine iddialı cümleler yazmakla sözkonusu problemin halledildiğini sananlar var. Bu olsa olsa kendini tatmin veya yapması gereken projeden mahrum oluşu gösteren bir çaresizlik ilânından başka bir şey değildir. Oysa ki, 2007’lerde, Türkiye dünyanın neresindedir? Çağdaş dünyada bilim ve teknoloji alanında bütün kurum ve kuruluşlarıyla hangi göz kamaştırıcı başarıları elde etmiştir gibi sorulara cevap arama günü olarak değerlendirilmesi lâzımdır.
10 Kasım 2007 tarihli yazılı basın organlarını inceleyecek olursanız eğer, geçen yıldan fazla bir farkı olmadan aynı şeylerin tekrar tekrar yazıldığını göreceksiniz. Belki bir iki cümlesi şu son günlerde gündemi oluşturan Kuzey Irak operasyonu ve PKK terörü üzerine atıfta bulunacaktır. Ama her hal ü kârda, “Atatürk olsaydı şöyle yapardı. O hayatta olsaydı böyle yapardı” gibilerden l930’lu yılların konjonktürüne göre yapılanları referans göstererek akıl almaz teklif ve önerilerde bulunacak ve bir iki sütun ilerde “Rakı-sakız leblebisi muhabbeti/Atatürk’ün sevdiği şarkılar”, Çankaya’da uşaklığını yapmış bir iki yabancı garsonun anılarını aktarmalar, “Majesteleri şöyle fasulye yedi, böyle kadeh kaldırdı, şu saatte şöyle şöyle yaptı. Bir gün bana dedi ki…” şeklinde hiçbir ufuk açıcı muhtevası olmayan, çok çok özel konuları gündeme getirecekler her zaman olduğu gibi.
Ve bir 10 Kasım daha geride kalacak.
Netice Mustafa Kemal’i sevenlerle seviyor görünenlerin ve bu işten geçimini sağlayanların, rant peşinde koşanların 10 Kasımlarında yeni bir şey yok..
10.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|