Avrupa Birliği Komisyonu, Türkiye hakkındaki “İlerleme Raporu”nu önümüzdeki Salı ya da Çarşamba günü açıklayacak.
İki haftadır Cumartesi günleri yazdığımız yazılarda “Yeni anayasa ne oldu?” ve “301 ne oldu?” diye sormuştuk. Hem yeni anayasa, hem de TCK’nin 301. maddesi ile ilgili çalışmalarda şu anda terörle mücadele birinci gündem olduğu için veya “başka gerekçeler”le yavaşlama, hatta “rölanti” halinde olduğunu söylemiştik.
Bugün ise, Türkiye için “demokrasi projesi” olan Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilgili ilişkilerindeki gelinen noktayı aktarırken, “AB ne oldu?” diye sorup cevabını aramaya çalışalım.
* * *
Avrupa Birliği Komisyonu,1998’den beri Türkiye için yıllık İlerleme Raporu yayınlıyor. Rapor üyelik yolundaki aday ülkenin bir yıl boyunca başardıklarının ve başaramadıklarının fotoğrafını çekiyor. Rapor, siyasî kriterlerde yapılan ve yapılamayanları, meseleleri ve müzakere başlıkları konularında Türkiye’nin ne kadar AB mevzuatına uyum sağladığını kayda geçiriyor.
Bu yıl onuncusu yayınlanacak olan raporun önemli bölümleri Avrupa’daki bazı gazetelerde yazıldıktan sonra Türk medyasında yer almaya başladı. 82 sayfa olduğu belirtilen raporda, Türkiye’deki yeni anayasa süreci, imtiyazlı ortaklık, 301. madde ve laiklik konuları başta olmak üzere AB ve Türkiye ilişkilerindeki “hassas noktalar”a dikkat çekileceği görülüyor.
Raporda verilen ana mesajın “2007’de siyasî reformlar konusunda kısıtlı ilerleme sağlandığı” olacağı vurgulanıyor. Daha fazla adım beklenen alanların başını ise ifade özgürlüğü, dinî özgürlükler, azınlık hakları ve askerin sivil hayattaki rolü oluşturacağı, ifade özgürlüğü alanında özellikle 301. maddenin değiştirilmemiş olmasının net bir şekilde eleştirileceğinin de altı çiziliyor.
İlerleme raporunda olacağı söylenen bazı başlıkları sıralamak gerekirse…
“Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında yaşanan anayasa krizini başarıyla aştı. Sonucun bu şekilde çıkmış olması demokratik sürecin önceliğini göstermesi bakımından önemlidir. Son 50 yıl içerisinde darbelere imza atan Türk ordusu Türkiye’de demokratik süreci etkilemeye çalışmaktan vazgeçmelidir. Sorumluluk alanı dışında kalan konularda pozisyon almaktadır. Ordu tam sivil kontrolü altına girmeli… 2007’de siyasî reformlar konusunda kısıtlı ilerleme sağlandı. Din ve ifade özgürlüğü ile ilgili yasalar AB’nin beklentilerini karşılanmadan uzak…”
Temel hak ve özgürlükler alanında geçen yılki raporda gündeme getirilen unsurlarla bu yıl yayınlanacak rapor arasında çok büyük bir fark olmadığı görülüyor. Hatırlatmak gerekirse, 2006 İlerleme Raporu’nun, kendisinden önceki sekizinci İlerleme Raporu’na kıyasla farklı bir içeriğinin bulunmadığı ortada duruyor. Bu da birkaç yıldır ilerleme raporlarında dikkat çekilen konuların hükümet tarafından gündeme getirilmediğini gösteriyor.
* * *
Bütün bunlara rağmen, AB kaynakları, raporda Türkiye’nin AB yolunda cesaretlendireceğini, kimi kesimlerce zaten bozulduğu söylenen Türkiye-AB ilişkilerini “zedelememek” için çalışılacağını vurguluyorlar. Komisyonun Türkiye’nin AB yolundan çıkartılmaması için çalıştığı söyleniyor. Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, Türkiye hakkındaki “ilerleme raporunun adil ve dengeli olacağı”nı ifade etmesi de bunu açıkça ortaya koyuyor.
AB projesinin temel hedefinin insanların arzuladığı barış ve huzur içinde özgürce yaşamak, belli standartlara insanları taşımak; hem refah açısından, hem de insan hak ve özgürlükleri açısından insanları barış ve huzur içinde yaşatmak olduğuna göre, Türkiye’nin öncelikle özgürlükleri kısıtlayan maddelerden kurtulması gerekiyor. Bunun yanında hükümetin de böyle bir ortamda dahi bu projeyi geri plâna itmeden, süreci hızlandırmak için gerekli reformları yapması gerekli…
AB-Türkiye ilişkilerindeki zaman zaman aksayan ilişkilerde Ali Babacan’ın hem Dışişleri Bakanı hem de başmüzakereci olması da rol oynuyor. Türkiye’nin etrafında bu kadar sorun varken, Dışişleri Bakanının yoğun gündemi olacağından AB konusuna-bugünlerde olduğu gibi-yeteri kadar yoğunlaşamayacaktır. Bu yüzden “başmüzakereci” olarak başka bir ismin atanması doğru olanıdır.
* * *
Bütün bunlardan sonra şunu söyleyebiliriz; AB’nin oluşumu, Avrupa’nın güvenliğini, ekonomik refahını, demokrasi ve insan hakları gibi değerleri sağlamak olduğuna göre, gerek Türkiye ve gerekse de AB’nin birbirine ihtiyacı vardır. Bu yüzden Türkiye demokratikleşme projesi olan AB’den vazgeçemeyeceği gibi, AB’nin de bu gerekçelerle Türkiye’yi dışlaması mümkün değildir. Ama Türkiye’nin vakit kaybetmemesi içinde bu çalışmalara hız vermesi gereklidir. İçte ve dıştaki “AB karşıtları”nın eline koz vermemek adına, Türkiye’nin AB yolculuğuna devam etmesi lâzım.
Daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi için Türkiye AB konusunu ihmal etmemelidir…
03.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|