Eğer biz İslâm ahlâkının, iman hakikatlerinin güzelliklerini, mükemmelliklerini hâl ve hareketlerimizle göstersek neler olurdu dersiniz?
O zaman diğer dinlerin tâbileri grup grup İslâma girer, hatta dünyanın bazı kıt’a ve devletleri bile İslâmla müşerref olurlardı.1
Bediüzzaman 1911 yılında Şam Emevî Camii’nde yüzü aşkın âlimin de içinde bulunduğu büyük bir kalabalığa verdiği hutbede bu gerçeğe dikkat çekmişti.
İslâm yaşandığında gıptayla bakılacak bir atmosfer ortaya çıkar. İslâmın barış ve huzur dolu iklimi her tarafı sarar. Güzellikler dört bir yana yayılır. Dünyada dahi bir nevî Cennet hayatı yaşanır.
İslâm hakkında olumsuz kanaat ve düşünceleri yıkmanın en kestirme ve güçlü yolu budur.
Böyle bir atmosferde anarşi ve terör vücut bulmaz. Çünkü kaynak bulamaz, barınamaz. Onun için anarşi ve terörün en etkili çâresi İslâmı yaşamaktır.
Bediüzzaman bu gerçeğe eserlerinde özellikle parmak basar, “Hakiki bir Müslüman, samimi bir mü’min, hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz. Dinin şiddetle menettiği şey, fitne ve anarşidir”2 der.
Demek oluyor ki, kişiler gerçek anlamda dindarlaştıkça anarşiden uzak kalırlar. Kalmak zorundalar.
Bediüzzaman der ki:
“Şimdi bu zamanda en büyük tehlike olan zındıka ve dinsizlik ve anarşilik ve maddiyunluğa karşı yalnız ve yalnız tek bir çare var. O da Kur’ân hakikatlerine sarılmaktır. Yoksa koca Çin’i, az bir zamanda komünistliğe çeviren musibet-i beşeriye; siyasî, maddî kuvvetler ile susmaz. Yalnız onu susturan hakikat-i Kur’âniyedir.”3
Nur Talebelerinin hizmetlerinin esasını teşkil eden îman hizmetinin önemli bir maksadı da anarşiye set çekmektir. Bunu da şu ifadelerle anlatır Bediüzzaman:
“Biz Nur Talebeleri hem idareye, hem âsâyişe, hem vatan ve milletin saadetine çalışıyoruz. Karşımızdaki dinsiz, anarşist ve millet ve vatan düşmanlarıdır. Hükümet için bize ilişmek değil, tam yardım ve himaye etmek lâzımdır.”4
Eğer hükümetlerin bir gâyesi de anarşi ve terörle mücadele etmek ise—ki öyledir—anarşiyi kökünden kazıyabilecek bu hakikatlere destek olmalı, kuvvet vermelidir.
Dipnotlar:
1- Hutbe-i Şamiye, s. 30. 2- Tarihçe-i Hayat, s. 566. 3- Emirdağ Lahikası, 2:297. 4- Şuâlar, s. 443.
03.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|