Bediüzzaman Said Nursî, gerçek anlamda bir cumhuriyetçiydi. Hem de dinine bağlı bir cumhuriyetçi… Çıkarıldığı Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde cumhuriyet hakkındaki görüşleri sorulmuş, “Mahkeme reisinden başka daha sizler dünyaya gelmeden benim dindar cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki Tarihçe-i Hayat’ım ispat eder” diye cevap vermiş, buna delil olarak da karıncaları örnek vermiş, onlara, Siirt’te ilimle uğraştığı günlerde, “Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler, o cumhuriyetperverliklerine hürmeten tanelerini, karıncalara verirdim”1 diyerek onlara çorbasının tanelerini verdiğini söylemişti.
“Bu görüşünle selef-i salihîne muhalefet ediyorsun” diyenlere de cevabı şuydu Bediüzzaman’ın: “Hulefa-yı Raşidinin [Dört Halifenin] herbiri hem bir halife, hem reisicumhur idi. Sıddık-ı Ekber (r.a.) Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kirama, elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat mânâsız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mânâ-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.”2
Her konuda olduğu gibi cumhuriyet konusunda da Asr-ı Saadeti model almaktaydı Bediüzzaman. Onun Meşrûtiyet için söyledikleri Cumhuriyet için de aynen geçerliydi. Cumhuriyet de Meşrûtiyet gibi meşveret, adalet ve kuvveti kànunda toplamalıydı. Hakimiyet milletin olacak, böylece millet varlığını, etkisini gösterecekti.3
Cumhuriyette de şûrâ esas olacak, meclis varlığını hissettirecekti. Asr-ı Saadette hüküm hak, delil, akıl ve meşveretin elinde4 değil miydi?
Bediüzzaman cumhuriyetçi, hürriyetçi ve demokrattı. Bugün modern dünyanın nice mücadeleler sonucunda elde ettiği, savunageldiği bu değerlere İslâmî çerçevede sahip, kötüye kullanılmalarına da karşı çıkıyordu.
Bediüzzaman, en hürriyetçi insandan daha hürriyetçiydi. Bütün hak ve hürriyetlerin meşrû çerçevede müdahale görmeksizin kullanılması taraftarıydı. Söz ve vicdan hürriyetlerine meşrû düzeni sarsmadığı müddetçe kısıtlama getirilmemeliydi.
O, meşrû bir hürriyetçi olduğu kadar, meşrû bir Meşrûtiyetçi, o ölçüde dindar bir Cumhuriyetçi, dindar bir cumhuriyetçi olduğu kadar da demokrattı. Bunu “Cumhuriyet ve demotratlık mânâsındaki Meşrûtiyet ve kanun-u esasî denilen adalet ve meşveret ve kanunda cem-i kuvvet [kuvveti kanunda toplamak]”5 ifadelerinde de görmek mümkündür.
İşte Bediüzzaman bu ölçüler içerisinde cumhuriyete sahip çıktığı gibi demokrasiye de sahip çıkmıştı.
Dipnotlar:
1. Şuâlar, s. 317; 2. Tarihçe-i Hayat, s. 36; 3. Hutbe-i Şamiye, s. 93; 4. Muhakemat, s. 32; 5. Divan-ı Harb-i Örfî, s. 69.
29.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|