Her insanın tenkid edilebilecek bir tarafı mutlaka vardır
Hatasız kul olmaz
Kabul etmek gerekir ki, insanın olduğu yerde hatalar da mümkündür. İnsanları hatasız kabul etmek ve ona uygun davranışlar geliştirmek pek de sağlıklı değildir. “Hatasız kul olmaz” sözü yaşanan bir gerçeğe işaret etmektedir. İnsanlar arası ilişkilerde bu ölçünün dikkate alınması, daha sağlıklı ve sağlam ilişkiler geliştirilmesinde oldukça önem arz edecektir.
İnsanların her birinin güçlü tarafları var olduğu gibi, yine insanların her birinin zayıf tarafları da vardır. Böyle bir ölçüyle yapılacak yaklaşımlar daha sağlıklı sonuçlara ulaşılmasını netice verecektir.
İnsanlar arası ilişkilerde zaman zaman yaşanan hayal kırıklıklarının, şaşkınlıkların, hatta düşmanlıkların altında insanları yanlış değerlendirme algısı bulunmaktadır.
Hüsn-ü zan; adem-i itimat
İnsanlarla ilişkilerimizde çoğu kez ölçüyü kaçırmaktayız.
Ölçüsü kaçmış muhabbet de, ölçüsü kaçmış düşmanlık da neticede insanlar arası ilişkilerde vahim sonuçlar doğuruyor.
Burada ölçü, dostluğun da düşmanlığın da bir seviyesinin belirlenmesidir. Bugün dost olunan bir insanla öyle ilişkiler içerisinde ol ki, mümkündür ki bu kişi yarın senin düşmanın olabilir; yine bu gün düşmanın olan bir insana karşı, öyle ölçülü ilişkiler içerisinde ol ki, yarın bu kişi senin dostun olabilir.
Oysa insan, içinin ısındığı, elektriğinin uyuştuğu ve iyi ilişkiler içerisinde olduğu ve birkaç da doğru davranışlarına şahit olduğu insanlara karşı hemen, ‘adem-i itimat’ kaidesini unutuveriyor.
Yani her zaman insana karşı mutlak güven diye bir kaidenin olmadığını, açık bir güvensizlik kapısının bulunduğunu göz ardı etmemek gerekir. Yani buna içinde ‘acaba’ bulunan bir hüsn-ü zan demek daha doğrudur. Onun için de özellikle çok sevdiğimiz insanlarla, yakın akrabalarla olan ticarî ilişkilerin sonucunda çoğu kez hayal kırıklıkları dikkat çekiyor. Ölçüsü kaçmış muhabbetler, ‘açık kapı bırakılmamış’ güvenler beraberinde sarsıcı tokatları da taşıyor. Dolayısıyla bir zamanlar aşırı sevgi beslenen insanlara karşı, başka bir zaman aşırı tenkidler gerçekleştiriliyor.
Onun için insanlar arası ilişkilerde yine peygamberî ölçüyü, hüsn-ü zan adem-i itimatı hayatımıza taşımak zorundayız.
Dostlarla olan alış verişlerin kuralı:
Eşeğini sağlam kazığa bağlamak
Yıllar önce çok yakın dost, bir alış verişimizde borç ödeme planı için senet imzalattığında önce biraz şaşırmıştım. “Böyle dostluk olur mu?” diye iç konuşmalar bile yapmıştım. Ama sonra yaşanan pek çok yakın akraba alış verişlerindeki ortaya çıkmış sonuçlarda gördük ki, her işin bir kuralı olduğu gibi, ticarette de, ticaretin kuralını işletmek oldukça sağlıklı ve sünnete uygun bir tarz.
Onun için, kimsenin ne diyeceğine bakmadan, ‘adem-i itimadı’ dikkate alarak, özellikle de alış verişlerde şer’î kural neyi gerektiriyorsa, onun şartlarını yerine getirmeyi, yani alış-verişi; borç ve alacağı senet altına alma gibi adımları rahatlıkla atmak gerekmektedir. Bu tavır dostluğun ve kardeşliğin zedelenmemesi için oldukça gereklidir.
Ayrıca aramızda bir alış-veriş olmamış, kendisiyle bir yolculuğumuz olmamış, birbirini yeterince tanıyacak ilişkiler bulunmamış bir insan hakkında, menfî veya müsbet yorum yapmak, sağlıklı bir sonuç içermeyecektir. Dolayısıyla böyle bir insanla müsbet veya menfî sonuçlar taşıyacak adımlar atmak isabetli olmayacaktır.
Adem-i itimadın yaşı yoktur
Yakından tanımadığımız, ama hakkında abartılmış olarak bolca övgüler duyduğumuz, bundan dolayı da hüsn-ü zan ettiğimiz pek çok insan, biraz yakından tanındığında, o kişiyle biraz insânî ilişkiler içerisine girildiğinde, onun hakkında haddi aşan bir hüsn-ü zan taşındığından, o kişideki küçücük hatalar bile gözümüzde çok büyük bir hata imiş gibi algılanmaya ve değerlendirilmeye başlanmaktadır. Hatta sâir insanlara tanıdığımız toleransı o insan için kullanmayız. Belki de başkaları için normal kabul ettiğimiz davranışları onun için anormal kabul ederiz. Bu durum aslında o kişiye ciddî anlamda yük yüklemek olmaktadır. Evet, belki konumu güzel, seçkin ve olgun davranışlar gerektiriyordur, ancak bunu göremediğimizde de, karşılaştığımız şeyin bir insânî hal olduğunu hatırlamak ve ona göre adım atmak gerekmektedir.
İnsan her yaşta hata yapabilir
Yaşla birlikte insanın bir takım davranışlarında olgunluk, tutarlılık, samimiyet, dürüstlük gibi sonuçlar daha çok beklenmektedir. Ancak bu her zaman böyle değildir. Genç yaşlarda olgun davranışlar görülebileceği gibi, ileri yaşlarda da yaşına uygun düşmeyen davranışlar görülebilir.
Orta yaşların üstüne çıkmış insanlarda bile zaman zaman hırs, kin, dargınlık, küskünlük, yalan, faiz gibi dinimizin de yasakladığı bazı çirkin tavırlarla karşılaşmak mümkündür. Bu aslında bizim arzu etmediğimiz, görmek istemediğimiz tutumlardır, ancak bizim arzumuz, davranışın olmamasına sebep değildir. Böyle durumlarda da yapmamız gereken kişi hakkındaki bu olumsuzluğu yaymak değil, onu bir şekilde tamir etmek/etmeye çalışmak olmalıdır.
Netice itibariyle, hüsn-ü zan adem-i itimadın her yaşta dikkate alınması ve her işin kuralına uygun yapılması; hem dinin, hem de o işin bir gereği olarak dikkate alınmalıdır.
Bu kaide dikkate alınmadan atılmış adımlar sonucu oluşmuş mağduriyetlerde de faturayı sadece muhataba yazmak değil, en az onun kadar bu durumun oluşmasında etken olan kişinin kendisine de yazması, bir hakkaniyet yansıması olacaktır. Yani başa gelen musibetlerde kaderin bir hissesi olduğu gibi, mağdur olan kişinin de şer’î kuralı dikkate almaması sonucu bir menfî katkısı söz konusu olabilir.
Evet, tekrar edelim ki, her insanın alkışlanabilecek bir tarafı mutlaka var olduğu gibi; yine her insanın tenkid edilecek bir tarafı da mutlaka vardır. Ama biz hayatı yaşarken mutlu olmak ve mutlu etmek için insanların daha çok ‘alkışlanabilecek’ taraflarına bakmalı ve onları büyütmeliyiz.
|