“İki futbolcu, iki gerçek” başlığını görünce, bu yazının bir ‘futbol/spor’ ile ilgili olduğunu düşünenler var ise, hemen ifade etmek isterim ki bu yazı bir spor/futbol yazısı değildir. İki ‘ünlü’ ikisi de ‘yabancı’ olan bu futbolcuların dile getirdiği ‘iki doğru’dan bahsetmek istiyorum.
Bu ‘efsane’ futbolculardan biri, Brezilyalı Pele. Efsane futbolcu Pele, İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayında düzenlenen “Perakende Günleri”nde iş dünyasına seslenirken şöyle demiş: “Takımınıza güvenin, başarının tek anahtarı budur. Ben 1282 gol attım, ama yalnız olsam hiçbirini atamazdım.” (Sabah, 23 Kasım 2007)
Futbolcuların, medyayla fazla ilişkileri ve çok para kazanmaları sebebiyle sadakatlerini kaybettiklerini belirten Pele, günümüz futbolunu değerlendirirken de şöyle konuşmuş: “Evet, biz de iyi paralar kazandık ama bizim 20 yılda kazanmaya çalıştığımızı şimdi 1 yılda kazanmaya çalışıyorlar. Kendi hayatları da ellerinden alınıyor. Meselâ, Fenerbahçe ile anlaşma imzalıyorlar. ‘Fenerbahçe’yi çok seviyorum’ diyorlar. Real Madrid’e gidiyorlar, aynı şeyi söylüyorlar. Bu, gelecek için endişe verici.”
“Hep ‘ben’ derseniz olmaz” diyen Pele, kendi hayatından örnek vererek ‘ekip çalışması’na ve işbirliğine vurgu yapıyor. Günümüzde ise, her fırsatta “Ben, ben, ben” diyen ve bunu “ideal hayat anlayışı” haline getirenlere rastlıyoruz. Bu yanlış kanaate sarılanları, Pele’ye kulak vermeye çağırıyoruz.
Malûm olduğu üzere, Kur’ân’ın hakikatli bir tefsiri olan Risâle-i Nur eserlerinde de ‘ekip çalışması’na atıf yapılır. On ustanın ayrı ayrı çalışarak günde üç adet ‘iğne’ yapabildiği, ancak ‘taksîm-i a’mâl düsturuyla’ bir araya gelen on ustanın her birinin bir günde 300 iğne yaptığı anlatılır. (Lem’alar, s. 169)
“Efsane futbolcu” Pele de bu sırrı anlamış görünüyor...
İkinci futbolcu ve dile getirdiği ‘gerçek’ de şu: Bilenler bilir, Fenerbahçe’nin 103 golle şampiyon olduğu kadronun 1 numarası Alman kaleci Toni Schumacher, bir turnuva vesilesiyle geldiği Antalya’da “Burada her zaman olduğu gibi kendimi mutlu ve huzurlu hissediyorum. Ezan sesini duymak beni mutlu etti, bu sesi özlemişim” demiş. (Akşam, 19 Kasım 2007)
Şükürler olsun ki; beş vakit duyduğumuz ezan sesi, ‘yabancı’ları da derinden etkiliyor ve çoğu zaman Müslüman olmalarına bile vesile oluyor. Alman kaleci Toni Schumacher’in, “Türkiye’nin kebabını özledim” demek yerine “Ezan sesini özledim!” demesi hem çok dikkat çekici, hem de ibret vericidir. “Türkiye gerçekleri”nden habersiz kimileri, ‘kebap’ımızı “ihraç ürünü” kabul ederken; çoğu yabancı nezdinde, ‘Ezan-ı Muhammedî’miz sebebiyle farklı ve ‘özel’ bir ülke olarak kabul ediliyoruz.
Sahip olduğumuz gerçek değerlerin farkına varalım ve ‘merkezî ezan’ gibi yanlış uygulamalardan da kaçınalım. İnşallah ünlü kaleci Toni ve onun gibi milyonların ‘ezan’ sevgisi ve saygısı, onların İslâma teslim olmalarıyla neticelenir. Âmin.
25.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|