Gazete ve televizyonların yayın politikası, “Türkiye’yi idare edenler”i de bıktırmış durumda. Kara Kuvvetleri Komutanı, gazetecilerin Kuzey Irak’la ilgili sorusu üzerine; “Özellikle medyadan benim bir istirhamım var; artık bu süreçte karar vericileri rahat bırakın, serbest bırakın ki bu süreç sağlıklı olarak yürüsün” demiş.
Genel anlamıyla ‘barış’tan yana olması gereken medya, ‘savaş’ çığlıklarının arkasına takılmış durumda. Kuzey Irak’la ilgili konular gündeme gelince, “Vuralım, asalım/alalım, bombalayalım, taş üstünde taş bırakmayalım” anlamına gelecek manşetler atılıyor. Gün aşırı yer alan bu haberlerde, Kuzey Irak’a girdiğimiz, operasyonun başladığı/devam ettiği yazılıyor. Aradan bir gün geçince de verilen haberlerin ‘doğru olmadığı’ resmî makamlarca açıklanıyor. Peki, bu durumda kim zarar ediyor? Güvenilirliğini kaybettiği için medya ve ‘aklını’ kaybettiği için de Türkiye zarar etmiş olmuyor mu?
‘Savaş’ın son çare olduğu, belki de çare olmadığı iyice bilinmeli. Meselâ, ‘yakalım, yıkalım, bombalayalım’ diyenler; zamanında fazlasıyla aynı işi yaptığı için Saddam’ı ‘katil’ ilân etmediler mi? İstenen şey, yeni Halepçe’lerin olması mı?
Medyanın millet nezdinde itibar kaybettiği malûm. 70 milyonluk Türkiye’de 4-5 milyon gazete satılması da bunun delili. Hem gazete/dergi az okunuyor, hem de çoğu zaman okuyanlar da medyaya güvenmiyor.
Kara Kuvvetleri Komutanının ‘Bizi rahat bırakın’ demesinden sonra bir değişikliğin olup olmayacağını bilemiyoruz. Ancak, benzer sözleri milletin yıllardan beri söylediğinin farkındayız. Bakalım, milleti dinlemeyenler ‘komutan’ları dinleyecek mi?
*
Laikliğe ilk gediği kim açtı?
Biz de ‘medya’ mensubuyuz, ama söz ‘medya’dan açılınca hakikaten sonu gelmiyor. Milleti canından bezdiren ‘medya’nın en kötü imtihan verdiği sahalardan biri de ‘din/İslâm’ konusudur.
Bu konudaki yanlışlar bazen ‘hata’ ile, maalesef çoğu zaman da ‘kasıt’la yapılır. Bazı medya organları, başörtülüleri, ‘takke’ ya da ‘çarşaf’ giyenleri kötülemek/karalamak için özel gayret sarfeder. İstanbul’un Fatih/Çarşamba semti de bunun için biçilmiş kaftandır! Tesettürlü giyinenleri tenkid etmek için de “İran’a döndük” şeklinde ‘resim altı yazı’lır.
Bu anlamda okullarda din dersi eğitiminin verilmesi ve imam hatip liseleri de eleştirilir. Hatta ve hatta, bazı ‘aydın’ların 12 Eylül ihtilâlcilerine, ihtilâl yaptıkları için değil de; “din dersini mecburî hâle getirdikleri için” kızdıklarının farkındayız.
Bir ‘dizi yazı’da, laikliğe ilk gedik açan partinin CHP olduğu ifade edilmiş ve şöyle denilmiş: “Millî Eğitim Bakanlığı, 1 Şubat 1949 tarihli bir genelge yayımlayarak ilkokullarda program dışı din dersleri okutulmasını ister; 4 Kasım 1950 tarihli bir genelgeyle de bu dersler programa alınır. Laik eğitimde açılan ilk gedik budur. Gediği de, CHP açmıştır; laik eğitimden ilk ödünü vermenin ayıbı CHP’nindir.” (Prof. Dr. Server Tanilli, Cumhuriyet g., 15 Kasım 2007)
Gediği kimin açtığı bir yana, ‘din dersleri’ söz konusu olduğunda CHP’nin bile ‘aforoz’ edildiği anlaşılıyor. İyi ki millet bu ‘afaroz’cuların elinde kalmamış...
17.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|