TBMM Genel Kuruluna hitap eden Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’i canlı yayında izleme imkânı buldum.
Perez’in duygularımızı okşayan konuşmaları ile mültefit tespitleri bir yana, uluslararası politikanın en önemli arenasından biri olan İsrail’in en etkili aktörü olarak söyledikleri şüphesiz önemliydi.
Yetersizliklerini, vatan özlemlerini tarif eden ve güvenlik korkusunun psikolojik sıkışmasını yansıtan ruh hali, Cahit Sıtkı’nın şiirinde mânâ bulduğu için ona atıf yaptı.
Abbas’ı ise başından itibaren dinledim. Türkiye’nin nasıl bir nimet ve tarihin tescilinde bir emanet olduğunu çok güzel vurguladı.
Abbas, mahzundu. Ağabeyi Türkiye ile ev ahalini paylaşıyordu. İslâm âleminin en derin yarası Filistin’i, Filistinlileri anlatıyordu ağabeyine. Ağabeyinin Meclisine.
Barış istiyordu. Buna hazır olduklarını vurguluyordu. BM’nin 15 nolu kararı ile İslâm Konferansı Örgütü’nün iradesine vurgu yapıp, buna göre barış talep ediyordu.
Arap dünyasını tercüme eden şiddet ve gerginliğin sürüklediği Ortadoğu savaşlarından yakınıyordu.
Halkı için özgürlük, bağımsız devlet, demokratik halk yönetimi ve İsrail’le güvenli bir komşuluk istiyordu.
Doğu Kudüs’ün başkent olacağı bir irade ile dinî temsillerin korunduğu bir yapılanmayı net bir şekilde belirtiyordu.
Abbas, yükünün ağırlığı altında ezilmiş, halkının çaresizliğine çözüm bulamamış ve İsrail zulmünden bizar olmuş bir beden diliyle konuşuyordu adeta.
Sadece Filistin değildi mesele. Beraberinde Lübnan’a sığınmış Filistinlileri, sükûnet bekleyen Suriye’yi ve işgal altındaki Irak’ın huzura duyduğa ihtiyaca da vurgu yapıyordu.
Türkiye, duygularımızın zorlandığı, ancak sabrın metanetle akıldan yana müsalâha istediği bir sağduyu ile Meclisinde Filistin ve İsrail devlet başkanlarını ağırlıyordu.
Filistin kardeşti. Kardeşinin kavgasında taraftı. Hissen, dinen ve ahlâken. Üstelik zulmeden İsrail’di. Uluslararası bozgunculuğun en önemli kilit devletiydi.
Buna rağmen, Osmanlı gibi davrandı Türkiye. Geçmişini hatırladı. Mazisinin hafızasından referans aldı. Bölgedeki kavgada, fitnede zalimin zulmünü hafifletme bahasına eli kanlı İsrail’i barış masasına çekerken, ona da dokundu, temas kurdu.
Herhalde diyalog ve sükûnet için elini uzatmak gerekiyor. Abbas da buna değindi. Haklıydı. Akl-ı selîmin insanlığa çağrısıydı.
Türkiye, İsrail’in bir anlamda bölgede diplomatik olarak sığındığı tek Müslüman ülkeydi. Geçmişimizin ayıplı sahifelerinden biri de zaten İsrail’le yapılmış askerî, ekonomik ve siyasî işbirlikleridir.
Şimdi, bu yüz ekşimesinin zorlaştığı geçmişteki beraberlikten hareketle, iki ara bir derede olsa Filistin’i gözeten ve duygu bağını ve dinî yakınlığını hissettirircesine İsrail’i tekrar masaya oturtması, inşaallah hayra vesile olur.
Bütün uluslararası kombinezonlara, ABD güdümlü görüştürme senaryolarına ve Türkiye’ye biçildiği iddia edilen planlara rağmen, Türkiye dünya kamuoyunda inisiyatif alıyor.
Müslüman ülkelerle bağı kopmuş Batı dünyasının, arasına alacağı Türkiye’den alacağı dersler var. Türkiye, İslâm motifini demokratik zeminde göstererek, arkasındaki İslâm toplumu gücüyle direk ve dolaylı mesaj vermeyi başarıyor.
Laik sistemin bütün hazımsızlıklarına ve aydınımızın İslâm ve Arap alerjisine rağmen, kaderin ince sırları, hükümeti aşan bir muktesebatla yeni inkişaflara gebe. Mazlum toplumların kürsüde ve masada eşitçe konuşabilme sabrı ve müzakere sürecinde haklı dâvâsıyla insanlığı arkasına alma kültürü, dünya entelijansasına yeni bir görünüm ve güven göstergesine dönüşebilir.
Siyasî perspektifleri zorlayan, dış politikanın ince ayar yorumları ve komplo teorileri ile ifsat bloklarının bütün oyunlarının üstünde bir gidişin farklılığı gözlemleniyor.
İslâm dünyası, halkıyla ve kımıldamaya başlayan demokratik hareketleriyle Türkiye’den öğreneceği sabırla kendi içinde tutunmaya, birbirini anlamaya ve iç çatışmaları bırakıp, Asya’nın talihini değiştirmeye çalışıyor.
Farkında olarak veya olmayarak. İslâm Birliğine götüren acı tecrübelerin eşiğinden geçiyoruz. Takat, sabır ve şuurlu beraberlikle oyunlar aşılacaktır.
Kaderin bir cilvesi, ağırladıklarımız Osmanlı’da bir olan bir toprağın içinden çıktılar. Şimdi gelip barış arıyorlar.
15.11.2007
E-Posta:
[email protected].
|