Dost ve kardeş ülke Pakistan yine ‘darbe üstüne darbe’ ile sarsıldı. Yıllar önce darbe ile işbaşına gelen bir yönetici, adeta kendi darbesini yetersiz bularak bir darbe daha yaptı. Bildik bir gerekçe ile: “Pakistan, uçurumun kenarına gelmişti, ülkeyi kurtardık!”
Tabiî ki her ülkenin kendine mahsus şartları vardır, ama bu şartlar hiç bir zaman “demokrasi”yi bertaraf etmeyi gerektiren şartlar olarak görülmemeli. Yani, bütün dünya ülkeleri demokrasi ile idare edilebilsin de sadece Pakistan mı ya da ‘İslâm ülkeleri’ mi idare edilemez olsun? “Darbe üstüne darbe” yapan anlayışın temelinde her halde bu anlayış olacak ki, seçimlerle gelişecek olan demokrasi yolunu yine tıkadılar.
Dünyada yaşanan her hadisede Amerika’yı suçlamak doğru olmaz, ama ‘hal ve gidiş’ böyle düşünmeyi gerektiriyor. Maddî ve manevî imkânları sebebiyle dünyaya hükmeden Amerika, istemese Pakistan’da ‘darbe üstüne darbe’ olabilir miydi? Darbe sonrası yapılan açıklamalar da tipik Amerikan anlayışını sergiledi: “Bizim menfaatlerimize zarar gelmediği sürece, Pakistan’da ne olduğu umurumuzda değil!”
Elbette kelimesi kelimesine böyle ifade edilmedi, ama Amerika’nın hadiseye bakış açısı maalesef böyle. Neymiş, darbeyi tasvip etmiyorlarmış; ama ‘terör’e karşı Pakistan ile birlikte yürütülen işbirliğine devam edeceklermiş!
Dünyanın yaşadığı en büyük çelişkilerden biri de bu durumdur: ‘Süper güç’ olan Amerika, gücünü; ‘haklı’dan yana değil, ‘menfaati ve güçlüden yana’ kullanmaktadır. Yani, tavrını ‘adalet’ten yana koymamaktadır. Bu durum da bir anlamda ‘kıyamet alâmeti’dir.
Dünya ilk defa bir ‘süper güç’le karşı karşıya değildir. Geçmiş asırlarda Osmanlı Devleti de ‘süper güç’ olmuştur, ancak bu iki süper güç arasında çok önemli bir fark vardır. Osmanlı Devleti, gücünü, tavrını ortaya koyarken ‘adalet’le hükmetmiş, her zaman ‘haklı’dan yana olmuştur. Amerika ise her adımında ‘güçlü’den yana olmayı ‘menfaatleri gereği’ görmüştür. Ancak bu anlayışın uzun yıllar devam etmesi ve ABD’nin hayırla anılması mümkün değildir.
Dünyanın neresinde olursa olsun, ‘haklı’dan yana tavır almayan bir yaklaşımın ‘dua’ alması münkün değildir. Pakistan’da yaşanan da bunun bir örneğidir. ‘Süper güç’ler ‘haklı’dan yana tavır almış olsa belki de dünya huzura kavuşacak, bütün diktatörlükler sona erecek. Ne var ki, o zaman da ‘ifsat şebekeleri’ işsiz kalacak, silah tüccarları haksız kazanç elde edemeyecek!
Pakistan’da yaşanan darbenin İslâm dünyasını da uyanışa sevketmesi gerekir. “Amerika sessiz kalarak diktatörlerin ömrünü uzatıyor” tesbiti doğru, ancak bu tesbiti yaparak bir yere varmak mümkün değildir. Böyle hadiseler sonrası İslâm dünyası da sessiz kalmamalı, tavrını ‘haklı’dan ve demokrasiden yana koyabilmelidir. İslâm ülkelerinin ‘çatı teşkilatı’ olan İKÖ gibi kurumlar da ‘darbeci’lere çağrı yapabilmelidir. Bunun için İslâm dünyası ‘darbeci anlayış’tan uzak kalmayı başarmalı, darbecilerin tuzağına düşmemelidir.
Allah’ım, İslâm dünyasını her çeşit darbecinin şerrinden koru. Amin.
06.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|