Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Sözlerimiz ve çocuklarımız

İnsanın; özellikle de inanan kimsenin, taşıması gereken özelliklerinin başında verdiği söze bağlı kalması hususu gelir. Eskilerin “Söz namustur” dedikleri nokta, bu olsa gerek. “Taahhütleri yerine getirme” ve “atılan imzaya sahip çıkma” olarak özetlenebilecek bu olgunun kapsama alanı son derece geniştir.

Maddi-manevi her alanda, geçerli ve gerekli olan bu özellikte yaş sınırı da söz konusu değildir. Başka bir deyimle; kendilerine karşı “sorumlu” olduğumuz hak sahiplerinde yaş, cins ve renk farkı gözetilmez.

Karşı tarafın insan, hayvan, canlı ya da cansız olması yükümlüyü yükten kurtarmaz. Kulluk noktasında “attığımız imza” ve “verdiğimiz söz”e bağlı kalmamız gerektiği gibi; maddi alacaklılarımıza karşı verdiğimiz söz ve taahhütleri de yerine getirmek zorundayız.

Bu aşamada; ihmal etmememiz gereken söz ve taahhütlerin arasında çocuklara ve küçük yaştaki yavrulara verdiğimiz söz ve taahhütleri de saymak durumundayız. “Onlar ne de olsa küçük…”, “çok da anlamazlar…”, “unutur giderler…”, “onları başka bir şeyle ikna ve teselli ederiz…” gibi garip ve ucube bahanelerin arkasına sığınmamız bu alandaki sorumluluk ve yükümlülüğümüzü hafifletmeyeceği gibi; bizi gülünç ve itibarsız hale getirecektir.

Amr oğlu Abdullah’ın naklettiği şu hadise gerçekten dikkat çekicidir:

Abdullah diyor ki: Hz. Peygamber’in evimizde olduğu bir sırada, annem:

— “Gel, sana bir şeyler vereceğim” diyerek bana seslendi. Bunun üzerine Hz. Peygamber anneme:

— “Ona ne vermek istiyorsun?” diye sordu. Annem Hz. Peygamber’e:

— “Ona biraz hurma vermek istedim” diye cevap verdi. Ardından Hz. Peygamber buyurdular ki:

— “Eğer bir şey vermeseydin sana bir yalan günahı yazılırdı.”

Çocuklara verdiğimiz sözleri ciddiye almamamız, çocuklar nezdindeki karizmamızı çizeceği gibi; onlarda “yalan alışkanlığı” hastalığının yerleşmesine de sebebiyet verir. Yalanın çok da kötü bir şey olmadığı kanaatine vardırır. O masum ve minik yavrunun, kendisine ait pak ve nezih dünyada: “Yalan, kötü bir şey olsaydı, koskoca babam ve büyüğüm bu suçu işlemeye tenezzül eder miydi?” şeklinde düşünmesine neden olur.

Çocukların; bizim tarafımızdan kendilerine verilen sözleri takip etmedikleri ya da unutabilecekleri ihtimalinin ileri sürülmesi ayrı bir garabettir.

Hatta verdiğimiz sözleri “yerine getirememe” gibi bir durumla karşılaştığımızda en doğru davranış, hadisenin gerçek nedenini ve perde arkasını, anlayabileceği bir üslupla—yalana tenezzül ve tevessül etmeden—olduğu gibi anlatma yoluna başvurmamızdır.

Nitekim Ebu Hureyre’nin, Hz. Peygamber’den naklettiği şu ifadeler de bu noktaya açıkça parmak basmaktadır:

Bir kimse bir çocuğa “Gel, sana bir şeyler vereceğim” deyip sonra vaat ettiğini vermezse bu kendisi için bir yalan olur.

Şu halde, çocuklara her hangi bir taahhütte bulunduğumuz zaman çok dikkatli davranmalı; yapamayacağımız hususları söz vermemeli, verdiğimiz söz ve taahhütleri—çok olağanüstü bir durum söz konusu olmadığı sürece—mutlaka yerine getirmeliyiz. Her alanda olduğu gibi; bu hususta da onlara örnek olmalıyız.

Unutmayalım ki minikler, saf ve temiz zihinleri sayesinde kendilerine verilen taahhütleri takip edip yerine getirilmesini beklerler. Bilhassa ciddiyetsiz gerekçeleri “yutmadıkları” hususu, ajandadaki notumuzda yerini koruması gereken bir noktadır. Üstün muhakeme güçleriyle neyin gerçek neyin de mizansen olduğunu çok iyi bilirler.

Çocuklarımıza “mahcup” olmamamız dileğiyle...

[email protected]

Mehmet C. GÖKÇE

06.11.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri