3 Kasım 1996 tarihinde meydana gelen meşhur “Susurluk kazası” hakkında o kadar şey söylendi ki, dinleyenlere de anlatanlara da bir bakıma ‘gına’ geldi. Oluşturulan ‘bilgi kirliliği’ de vatandaşın aklını karıştırdı. Kime, hangi beyanlara itibar edilecekti?
Kazanın geçen yıllardaki yıldönümlerinde tartışmalar tazelenirdi. Bu defa ise gündemin Kuzey Irak’a kilitli olması sebebiyle fazla tartışma yaşanmadı, yeni iddialar ortaya atılmadı.
Susurluk kazası konusunda ‘uzman’ kabul edilen TBMM İnsan Hakları Araştırma Komisyonu eski Başkanı Mehmet Elkatmış, kazanın yıldönümünde yaptığı açıklamalarla yine dikkat çekici bilgiler vermiş. Elkatmış, kaza ile birinci derecede ilgili olanları dinleyen komisyonun başkanı olması sebebiyle tesbitleri dikkate alınması gereren bir isim.
Elkatmış, Meclis araştırma raporlarının dikkate alınmadığından yana şikâyetçi. Şöyle demiş: “Son 20 yıldaki Meclis araştırma raporları toplumu derinden sarsan olaylarla ilgili ama bunların gereğince değerlendirildiği kanaatinde değilim. Bir kısım raporlar aradan çok uzun zaman geçmesine rağmen görüşülemiyor. (...) ‘Faili Meçhuller Raporu’ Meclis Başkanlığına verilmiş ama görüşülememiştir. Meselâ ‘Şemdinli Araştırma Komisyonu Raporu’ TBMM’ye verileli bir buçuk yıl oldu; 2006 Nisan ortalarında verilmiştir. Bırakın gereğinin yapılmasını, görüşülemedi bile; milletvekillerine dağıtılmamış, kamuoyuna açıklanmamıştır. Halbuki rapor sunulduktan sonra bir ay içinde görüşülmesi gerekir. Şemdinli, faili meçhul cinayetler ve göç raporunun hiçbiri görüşülemedi.” (Yeni Aktüel, 1-7 Kasım 2007)
Peki, bunca emek verilerek hazırlanan raporlar niçin görüşülemez? Bu netice bir anlamda, ‘sözün bittiği yer’ değil mi? Ya da “Harç bitti, inşaat paydos” anlamına gelmez mi? “Tek başına, iş başına” gelen bir partinin döneminde de bunlar oluyorsa, ‘koalisyon hükûmetleri’nde neler olmaz ki?
Şikâyetler bununla sınırlı değil. Elkatmış devam ediyor: “Türkiye’de bazı şeyler pek mümkün olmuyor. Şemdinli olaylarında da bunu gördük, iddianameyi hazırlayan başsavcının başına gelmeyen kalmadı. Bizim komisyonun başına da geldi. TBMM İnsan Hakları Araştırma Komisyonunda ben dahil Ak Parti’li 15 üyeden 12’si Meclis dışında kaldı. Komisyon olarak arkadaşlarımla kıyıma uğradık. İnsan hakları mücadelesi zordur, keçileri ürkütmüş olabilirsin. Basında, Yahudi lobisinin; ABD ve İsrail’i kötü göstermem üzerine Erdoğan’a bir mektup verdiği yazılıyor. Bütün bunların değerlendirildiğini ve bir şeylerin döndüğünü düşünüyorum. Ama bunlara inanmak da istemiyorum.” (agd.)
Dünyada 100’ün üzerinde ülkede ombudsman olduğunu ve Avrupa’da ombudsmanlığın olmadığı tek ülkenin Türkiye olduğunu da ifade eden Elkatmış, Türkiye’de en büyük insan hakkı ihlâlinin düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda yaşandığını hatırlatıyor.
“Yargı yeterince bağımsız ama tarafsız değil” diyen Elkatmış, “Komisyona başkanlık ettiğim dört buçuk, beş yıl boyunca en çok şikâyet cezaevlerinden geldi. (...) Sonraki en büyük şikâyet yargı kararlarından geliyordu. Vatandaş yargıya inanmıyor” demiş.
“Adalet”in “mülkün temeli” olduğunu bilmeli ve onu tesis etmek için hep birlikte çalışmalıyız. “Dönen dolaplar”a ancak o zaman engel olunabilir.
07.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|