Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 07 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

"Sizin Rabbiniz de, evvelce gelip geçen atalarınızın Rabbi de Allah'tır"

Saffât Sûresi: 126

07.11.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Arkadaşınız öldüğünde onu kendi hâline bırakın, aleyhinde konuşmayın.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 476

07.11.2007


İslâm kardeşliği uyanmalı

Rüyanın zeyli

Rüya hacda sükût etti. Çünkü, haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazap ve kahrı celb etti. Cezası da keffâretü’z-zünub değil, kessâretü’z-zünub oldu. Haccın bahusus taarrüfle tevhid-i efkârı, teavünle teşrik-i mesaiyi tazammun eden içindeki siyaset-i âliye-i İslâmiye ve maslahat-ı vâsia-i içtimaiyenin ihmalidir ki, düşmana milyonlarla İslâmı, İslâm aleyhinde istihdama zemin ihzar etti.

İşte Hint, düşman zannederek, halbuki pederini öldürmüş, başında oturmuş bağırıyor.

İşte Tatar, Kafkas, öldürülmesine yardım ettiği şahıs, biçare valideleri olduğunu, “ba’de harabi’l-Basra” anlıyor. Ayak ucunda ağlıyorlar.

İşte Arap, yanlışlıkla kahraman kardeşini öldürüp, hayretinden ağlamayı da bilmiyor.

İşte Afrika, biraderini tanımayarak öldürdü, şimdi vâveylâ ediyor. İşte âlem-i İslâm, bayraktar oğlunu gafletle bilmeyerek öldürmesine yardım etti, valide gibi saçlarını çekip âh ü fîzar ediyor.

Milyonlarla ehl-i İslâm, hayr-ı mahz olan sefer-i hacca şedd-i rahl etmek yerine, şerr-i mahz olan düşman bayrağı altında dünyada uzun seyahatlar ettirildi. “Fa’tebirû” (İbret alınız!)

“Zaruret yasakları mübah kıldığı gibi zorlukları da kolaylaştır.” Korkaklıkta darb-ı mesel hükmünde olan tavuk, çocukları yanında iken şefkat-i cinsiyesiyle câmusa saldırır. İşte dehşetli bir cesaret...

Hem darb-ı mesel olmuş, keçi, kurttan havfı, ıztırar vaktinde mukavemete inkılâp eder; boynuzuyla kurdun karnını deldiği vâkidir. İşte harika bir şecaat...

Fıtrî meyelan, mukavemet-sûzdur. Bir avuç su, kalın bir demir gülle içine atılsa, kışta soğuğa mâruz bırakılsa, meyl-i inbisat demiri parçalar.

Evet, şefkatli tavuk cesareti, hamiyetli keçi ıztırarî şecaati gibi fıtrî bir heyecan, demir güllede su gibi zulmün burudetli husûmet-i kâfiranesine maruz kaldıkça her şeyi parçalar. Rus mojikleri buna şahittir. Bununla beraber imanın mahiyetindeki hârikulâde şehamet, izzet-i İslâmiyenin tabiatındaki âlempesent şecaat, uhuvvet-i İslâmiyenin intibahıyla her vakit mucizeleri gösterebilir.

Birgün olur elbette doğar şems-i hakikat

Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i âlem?

Sünûhat, s. 71-73

Lügatçe:

keffâretü’z-zünub: Günahların keffareti.

kessâretü’z-zünub: Günahların çoğalması.

taarrüf: Tanışma.

tevhid-i efkâr: Fikir ve görüş birliği.

teavün: Yardımlaşma.

teşrik-i mesai: Çalışma ortaklığı, işbirliği yapma.

tazammun: İçine alma.

maslahat-ı vâsia-i içtimaiye: Topluma ait büyük fayda.

Ba’de harabi’l-Basra: Basra yıkıldıktan sonra. Mec. İş işten geçtikten sonra.

şedd-i rahl: Yola çıkma, yolcu olma.

havf: Korku.

mukavemet-sûz: Dayanılmaz.

meyl-i inbisat: Genişleme meyli.

burudet: Soğukluk, soğuk olma.

âlempesent: Âlemce meşhur, dünyaca takdir edilen.

07.11.2007


Şefkat tokatlarına dair…

İnsan, bu dünyaya “ipi boğazına sarılıp, istediği yerde otlamak için başıboş” bırakılmak gayesiyle gönderilmediğinden, yerine getirmesi gereken bir takım vazifeleri vardır. Bizler de Nurun talebeleri olarak, bulunduğumuz daire içerisinde üzerimize düşen vazifeleri yerine getirmekle yükümlüyüz.

Ancak, omuzumuza ihsan-ı İlâhî tarafından yüklenen bu kudsî vazifeyi yerine getirirken, birtakım sebepler yüzünden zaman zaman hizmetimizi aksatabiliyor, atalete düşebiliyoruz.

Bazen de farkına varmadan, yaptığımız hizmet, hezimet olabiliyor.

Kimi zaman da, nefsin desiseleri, şeytanın hileleriyle gaflet içine girebiliyoruz.

Ve hâkezâ…

İşte, böylesi gaflet hallerinde, rahmet-i İlâhiye, “şefkati”yle, bizlere birer “ikaz” olarak, nazikçe ve okşarcasına, “tokat” göndermektedir. Üstad Hazretlerinin “şefkat tokatları” olarak isimlendirdiği Onuncu Lem’a, hep bu misâllerle doludur.

“Meselâ, bu biçare Said, Van’da ders-i hakâik-i Kur’âniye ile meşgul olduğum miktarca, Şeyh Said hâdisâtı zamanında vesveseli hükümet, hiçbir cihette bana ilişmedi ve ilişemedi. Vaktâ ki neme lâzım dedim, kendi nefsimi düşündüm, âhiretimi kurtarmak için Erek Dağında harabe mağara gibi bir yere çekildim. O vakit sebepsiz beni aldılar, nefyettiler; Burdur’a getirildim” meselesi, “Şefkat Tokatları” risâlesinde, Üstad Hazretlerinin bizzat yaşadığı ve önceliği kendisine verip, birinci sırada yer verdiği bir örnek.

Belki de hepimizin dikkatini çeken bir misâl bu...

Ne vakit hizmetlerle uğraşmış, taşın altına elimizi sokmuş, fedakârlığa katlanmışsak, işlerimizin rast gittiğini; ama yapılması gereken bir hizmeti başkasından beklemiş, zahmet yerine rahatı tercih etmiş ve nefsin hoşuna gidecek dünyevî meşgalelerde bulunmuşsak, bir takım problemlerin karşımıza çıktığını görmüşüzdür.

Bu gibi hallerde üzerimize düşen, tıpkı Üstad Hazretlerinin ders verdiği gibi, yediğimiz tokattan mesajımızı alıp gereğini yapmak olsa gerek.

Özkan ERDEM

07.11.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri