İç konuşmalar; bakışı belirliyor
İç konuşma yapmayan insan yoktur. Kendi kendimize iç seslendirmeler yaptığımız ya da muhatabımıza taşıdığımız cümleler, müessesemizin birer ürünüdürler. Onun için seslendirdiğimiz her cümlemizin altında kendimizin imzası bulunmaktadır.
İç konuşmalara, yani içimizde oluşan düşüncelere, ‘zan’ demek de mümkündür. Onun için bu zannın güzeli de çirkini de olabilmektedir. Buna da, ‘hüsn-ü zan’ ve ‘su-i zan’ denilmektedir. Su-i zannı, taşıyan kişideki olumsuz etkilerini hemen herkes yaşamıştır. Çünkü yaşadığımız hayat içinde su-i zan da, hüsn-ü zan da yaşanabilmektedir. Özellikle bir kişiye karşı yapacağımız sû-i zan, dinen yasaklanmıştır. Bu yasak, o kişinin hukukunu korumaya dönük olabileceği gibi, sû-i zan eden kişinin dünyasında oluşacak kirliliğe de bir engeldir. Bu biraz da psikolojiktir, siz bir kişi hakkında sû-i zan etmişseniz, o kişiye karşı olumlu düşünce geliştiremezsiniz, bu da muhabbetin zedelenmesi anlamına gelecektir.
Böylece diyebiliriz ki, ne kadar çok kişi hakkında sû-i zan veya hüsn-ü zan geliştirilirse, o kadar insanla muhabbetimiz kaybolacak ya da muhabbetimiz gelişecektir. O zaman mümkün mertebe, insanlara karşı olumlu iç konuşmalar içinde olmak gerekecektir. Kişilere karşı olumlu iç konuşmalar, ondaki bir takım kusurları da görmemeyi netice verecektir. O kişiye karşı tenkit gözü, ondaki var olan güzellikleri de okuyamamayı netice verecektir.
Nur eserleri, insanların mutlu bir hayat için, hüsn-ü zan içerisinde olmak gerektiğine dikkatleri çekiyor. Hüsn-ü zan mümkünse sû-i zan etmemeyi ve hüsn-ü zanna memur olunduğunu salık vermektedirler.
Kirli cümleler, taşıyanı kirletir
Olumsuz, negatif, menfî cümleleri, ‘kirli’ cümleler olarak değerlendirmek mümkündür. Böylece, kelimelerin kirlilik oranlarından bahsetmek de mümkündür.
Gün boyu, gerek kendi içimizde ve gerekse dış dünyaya dönük kurduğumuz cümleler, ya aydınlık bir dünyayı, ya da karanlık bir dünyayı netice verecektir. İç konuşmaları, dış dünyayı, olayları, insanları değerlendirirken, bu oluşan dünya atmosferinde bir değerlendirme meydana gelecektir.
Bunu, her kişinin gökyüzü semasının karanlık bulutları ya da aydınlık bulutları şeklinde tanımlamak da mümkündür. Yani kuracağınız her (müsbet-menfî) cümlelerin, kendi hayatınıza dönük bir takım sonuçları, izleri oluşacaktır.
Kurulan cümlelerin nasıllığı, aslında hayatı da nasıl algıladığımızın bir belirtisidir. Bu algılamaların olumsuz, menfî, negatif olması ve bu algılamaları, olumsuz, negatif seslendirmek; düşünce kirliliğine sebep olmaktadır. Dolayısıyla her şeyin olumsuzuna, negatifine yönelmek, her konuda olumsuz, negatif bir sonuç çıkarmak olacaktır. Böyle insanlarla karşılaşıldığında, sadece ‘Nasılsınız?’ demek bile, onlarca karamsar, olumsuz, ümitsiz cümleler duymanıza sebep olacaktır. Böyle bir hâlet-i ruhiye, kişinin kendisini ciddî sarsacağı gibi, o kişiyle muhatap olan insanları da olumsuz etkileyecektir.
Onun için, menfî düşünceli insanlarla kurulacak arkadaşlıklar, her gün biraz daha olumsuz, karamsar bir hayat halini ortaya çıkaracaktır.
Hayatı, negatif cümlelerle kurulu bir insanın fizyolojik özellikleri bile bu cümlelerden etkilenecektir. Hayatı kapkaranlık bir düşünce dünyası içerisinde yaşayan bir insanın, bedensel özellikleri de kesinlikle bu kelimelerden etkilenecektir. Yani kirlilik, insanın hem düşünce dünyasını etkilerken, hem de bedensel dünyasını etkilemektedir.
Böyle bir algı ile hayatını geçirmiş insanların yaşlılık halleri gerçekten ibretliktir. Adeta olumsuzluk, karamsarlık, ümitsizlik yüzüne perde olarak çekilmektedir. Toplumumuzdaki ‘suratsız, meymenetsiz insan’ tanımlaması buradan gelmektedir. Diğer taraftan olumlu, pozitif, müspet düşüncelerden oluşan hayat halinin insan tanımlaması ise, ‘nur yüzlü, melek gibi ihtiyar’ şeklinde olmaktadır.
Negatif, olumsuz, ümitsiz iç konuşmalar biraz daha ileri giderse, artık iç konuşmaları kendi kendine dışa seslendirme görülmeye başlayacaktır. Onun için etrafında kimsecikler olmadığı halde, kendi kendine biraz da seslice konuşan insanlar görülmeye başlanacaktır.
İç konuşmalarını kimselerle paylaşamayan insanların, artık bu konuşmaları kendi kabından taşmaya başlayacaktır. Aynı iç konuşmaların olumlularıyla da karşılaşmak mümkündür. Yani güzel şeyler yaşadığı halde, yine kimselerle paylaşamayanlarda da dışa seslendirme ihtiyacı olabilmektedir.
Müsbet iç konuşmalar; hayatı mutlu kılar
İç konuşmaları, ‘olumlu-olumsuz’, ‘negatif-pozitif’, ‘nezih, temiz-kirli’ olarak tasnif etmek mümkündür. Böyle bir tasnifin her iki hali de zaman zaman gün içinde yaşanabilmektedir. Hayat bu tarzdan hangisiyle yaşadığımıza bağlı olarak gelişmektedir.
Olumlu iç konuşmalar, kendi içimizde olumlu etkileşim ortaya çıkardığı gibi, insanlar arası olumlu etkileşimler de meydana getirmektedir. Olumlu düşünceler, kişi dünyasında olumlu, pozitif ve insanı mutlu eden hormonların yer bulmasına zemin hazırlamaktadır. Olumsuz düşünce ise, düşünce kirliliğine sebep olduğu gibi, bu kirlilik kişiyi ışığı sönmüş oda haline getirmektedir.
Aslında iç konuşmalar birer sağlıklılık alâmetidir. Bu iç konuşmaların sağlıklı olup olmamasının ölçüsü ise, mümkün mertebe çok konu ile baş etmek değil, o anın en önemli gündemini sıraya koymak ve bütün enerjiyi, o problemi ortadan kaldırmaya dönük harcamaktır.
Bir anda zihindeki yirmi meseleyi çözemeyiz ama, bir önemli meseleyi çözebiliriz. Zihinsel gündemi mümkün mertebe azaltmak, daha iyi sonuca gitmeyi netice verecektir.
Müsbet iç konuşmalar, insanın vücut kimyasının birer etkileyicisidir. Hayat mutluluğunun bir etkeni de budur.
17.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|