Sabah yazarı Emre Aköz, Nurculuk konusuna resmî kalıpların dışında objektif bakışla yaklaşmayı başaran kalem erbabından biri.
Ama onun da bir handikapı var. Derinlik, nüfuz, dikkat ve hassasiyet gerektiren bu konuda zaman zaman yüzeysel yorumlarla hayli kritik yanlışlara, hattâ saptırmalara yol açabilmesi.
Katıldığı bir Risale-i Nur Kongresinden okuyucularına aktarmaya değer bulduğu tek konunun, bazı katılımcılar arasında geçen “göbek bağlama ve diyet muhabbeti” olması gibi...
Veya Yeni Asya Vakfında verdiği bir seminere başı açık kızların da gelmesinden, “Başı açık Nurcu kızlar da var” sonucunu çıkarması gibi...
Aköz Nurcuların maruz kaldıkları haksızlıklara rağmen neden isyan etmediklerini anlattığı yazısında da (14.11.07) benzer bir hata yapmış.
Herşeyden önce, Ömer Laçiner’den aktardığı hapishane hatırası tahkike muhtaç. Cezaevi yönetiminin Nurcuları tam da kıble tarafına astığı Atatürk portresine yönelerek namaz kılmaya zorlayan baskılarından ve buna karşı solcuların Nurculara verdiği destekten söz eden Laçiner, Nurcuların son anda “Ne yapalım, madem yönetim öyle uygun gördü, portre kalsın” deyip solcuları açığa düşürdüklerini öne sürmüş.
Aköz’ün aktarımına göre Laçiner’in bu manevraya getirdiği yorum şu: “Son noktada devlet; onların, yani Müslümanların devleti. Dövse de, sövse de nihayetinde kendi devletlerine sahip çıkıyorlar.”
Bir defa, ne olursa olsun, Nurcuların portreye yönelerek namaz kılmaları için yapılan baskılara boyun eğmeleri mümkün değil. Burada mutlaka bir yanlışlık olmalı.
“Nurcular dayak da yeseler, hakaret de görseler siyasî otoriteye başkaldırmadılar. Adaletsizlik karşısında en fazla kelimelerini konuşturdular; yumruklarını değil” diyen Aköz soruyor: “Sık sık adaletsizlikten yakınan bu insanlar, niye bazı laikçilerin iddiasının aksine, hem insanlık, hem de dindarlık onurları ayaklar altına alındığında dahi isyan etmiyor?”
Cevap, Laçiner’in söylediği gibi Nurcuların herşeye rağmen “devlete sahip çıkmaları” mı?
Hayır, mesele bu kadar basit değil. Her ne kadar Nurcuların, onlara yöneltilen iftiraların aksine, asla “devlet düşmanı” olmadıkları bir gerçekse de, bunu “devlete toz kondurmayan” bir “devlet tarafgirliği” şeklinde yorumlamak yanlış.
Zira Nurculuk bir yönüyle, devletle arasına mesafe koyabilmiş gerçek bir sivil inisiyatifin adı.
Nurcuların maruz kaldıkları zulüm ve haksızlıklara isyan etmemelerinin en önemli sebebi ise, en çok masumların zarar görmesine yol açacak ve kardeşi kardeşe kırdıracak fitnelere ve dahilî çatışmalara meydan vermeme hassasiyeti. Çünkü hizmetlerinin en önemli ve temel esaslarından biri şefkat. Bunun için müsbet hareket prensibinden asla ayrılmıyor, kendilerini “asayişin manevî muhafızları” olarak niteliyorlar.
Bu tavrın devletçilikle de, zulüm ve baskılara boyun eğip teslim olmakla da hiçbir ilgisi yok.
Aköz’ün “Neden bazı Kürtler bu devlete isyan ediyor? Niye bu isyanı 20 küsur yıldır sürdürüyorlar? Niye Nurcular gibi son kertede durumu tevekkülle karşılamıyorlar?” sorularında sözünü ettiği isyana bütün Kürtlerin katılmamasının en önemli sebebi ise, olsa olsa Nurcuların müsbet hareket prensibinin onlara da mal olmasıdır...
17.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|