Geçtiğimiz hafta sonuna doğru Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’nın organize ettiği Sivil Toplum Kuruluşları Fuarı, Kudüs Buluşmaları adı altında düzenlendi. Katılan kuruluşların önemli bir kısmı dünya genelinde faaliyet gösteren İslâmî düşünce ekseninde odaklanmış kuruluşlardı. Tesettür problemi, Filistin problemi, Afrika ülkelerinde başta olmak dünya genelinde açlık gibi pek çok farklı meseleyi ele alan sivil toplum kuruluşu olduğu gözleniyordu. Bu da artık İslâm dünyasında sivil toplum anlayışının önemli bir noktaya geldiğini gösteriyordu. Bu konuda özellikle ülkemizde öncülük eden gazetemizin de sponsorlar arasında olması çok uygun düşmüştü. Yeni Asya standı hemen fark edilen bir güzellikte tanzim edilmişti. Ayrıca hizmet organizasyonumuz içinde yer alan sivil toplum kuruluşları da ayrı bir standa yerleşmişti. SETÜD, ADAG, YENİSİAD, Yeni Eğitimciler Derneği, Kültürlerarası Köprü Derneği, Demokrat Hukukçular Derneği ve Demokrat Gençlik Derneği ortak bir broşür ve stant ile temsil edildi.
İslâm ve demokrasi konusunda ortaya koyduğu tezler ile öncülük eden cemaatimiz sivil toplum anlayışında da öncülük edeceğinin işaretlerini ortaya koyuyor. Bu da Kur’ân medeniyeti ışığında İslâmî toplumun şekillenmesi ve demokrasi, cumhuriyet ve katılımcılık gibi konulara farklı bir açılım getireceğe benziyor.
Cumhuriyet, cumhurun yönetimde ve kendi geleceğinde söz sahibi olduğu rejimin adıysa, cumhurun başında olanlar, bu topluluğun değer yargılarını yönetime taşımakla ve kamu oyunun genel eğilimlerini idareye yansıtmakla yükümlü olmalıdırlar. Bu noktada idarecinin kendi inançları, inandığı değer yargıları ve zevkleri bir tarafa bırakılmalıdır. Temsil makamında olanlar, temsil konumlarında şahıslarını değil, temsil ettikleri topluluğun değer yargılarını yansıtmalıdırlar. Bu her şeyden önce sağlam bir demokrasi kültürünün gelişebilmesi için elzemdir. Toplumun genel eğilimlerinin idareye yansıtılması problemine ise seçim formülü bulunmuştur. Bu formülün uygulamada olan şekli beğenilebilir ya da beğenilmeyebilir. Ancak, yine demokratik kurallar çerçevesinde değişimi yolunda gayret gösterilirken yürürlükte olduğu sürece herkesi bağlamalı ve sonuçları saygı ile karşılanmalıdır. “Kural öyle ama…” “Orası doğru ancak…” “Hukukî olarak bir engel olmamakla birlikte…” gibi cümlelerle konulmuş kurallara saygı duymadıkça işimize geldiği noktaya kadar kuralları geçerli kabul etmek eğiliminde oldukça gerçek bir cumhur olma ve ideal bir hukuk devleti olma imkânı kalmaz. Bu mânânın yerleşmesinde de sivil toplum anlayışına ve kuruluşlarına önemli bir görev düşüyor.
Milletimizin genel kültür mozaiğini teşkil eden unsurlar içinde manevî ve dinî değerler çok önemli bir yer tutmaktadır. Bayrağımızı teşkil eden kırmızı renk hürriyet, namus, iffet, şeref gibi değerler uğruna akıtılmış kanı sembolize etmektedir. Bu durum söz konusu olduğunda herkesin zihninde çağrışan isimler ise Nene Hatun’lar, Sütçü İmam’lar, yani namusu ve manevi değerleri için hayatını ortaya koyabilmiş insanlardır. Onların kanıyla sulanmış bir bayrağı aynı zamanda iffet ve namusumuzun da temsili olarak algılamalıyız. Aslında tesettürlü olsun ya da olmasın, tesettür herkesin meselesidir. Ailesinde tesettürlü olmayan kimse hemen hemen yok gibidir ve bu mesele siyaset üstü bir meseledir. Milletin iradesinin tecelli yeri mecliste sergilenen bu manzara aslında milletin genel yapısına da tercüman olmaktadır. Milletin asıl değerlerinin ayaklar altına alınmasından bu milletin hiçbir ferdi fayda göremez ve mânevî değerlerin sarsılması topyekûn toplumun sarsılması anlamına gelir. Hayat tarzı, fikri yapısı ne olursa olsun herkesin toplumun temel mânevî değerlerine sahip çıkması bir vatandaşlık borcudur. Bu anlamda ne din ne de millî değerler belli bir kesimin malı gibi kabul edilmelidir. Bunlar toplumun ortak değerleridir. Ne bir zümre buna sahip çıkmalı ne de diğer kesim kendi öz değerini toplumun sadece bir kesimine münhasır algılamalıdır.
Şunu artık anlamamız gerekiyor: Farklı düşüncede, farklı kültürel yapılarda, farklı felsefeleri olan insanlar olarak bir arada ve huzur içinde yaşamamızın tek yolu herkesin demokrasiyi samimî olarak yaşatmaya çalışmasıdır. Şahsî değerlerini veya mensubu olduğu grubun değerlerini dayatmak yerine milletin genel iradesine boyun eğmesidir. Bunu neden yapamadığımızı, neden aziz milletimizin hep problemlerle yüz yüze bırakıldığını anlamak mümkün değil. Cumhurun temsil edildiği makamlar da dahil olmak üzere her makama gelişte değerlendirme kriteri eşinin tesettürlü olup olmaması yerine, o makamın gereklerini yerine getirip getirememe olsun. Toplumumuzun her kesimini ailenin içindeki ayrı fikirler olarak ve biz olarak kabul edelim. Şu kısa dünyada huzur dolu ve her kesimin toplumun geneline hizmet ettiği bir düzen kuralım. Gereksiz ve anlamsız kavgalarla dünyayı kendimize dar hale getirmeyelim. Sivil Toplum anlayışının dünya genelinde yaygınlaşması ile Filistin , Afganistan, Irak, başörtüsü, açlık gibi dünya genelinde olan ve özellikle İslâm toplumlarını ilgilendiren konularda çok daha sağlıklı çözümler ortaya konacağına inanıyorum.
19.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|