Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 19 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Elazîz ve Diyârbekir (70 yıl önce)



Geçtiğimiz hafta, askerler tarafından plânlı, silâhlı, sloganlı iki önemli yürüyüş yapıldı.

Birincisi Diyarbakır'da, ikincisi ise Elazığ'da yapılan bu yürüyüşler esnasında şu sloganlar atıldı:

"Tek bayrak, tek devlet, tek dil."

"Bayrak inmez, vatan bölünmez."

Bu gelişmeyle ilgili değişik yorumlar yazıldı, söylendi.

Özellikle zamanlama hususuna ve sloganlar eşliğindeki yürüyüşlerin yapıldığı yörenin hassasiyetine, dolayısıyla tahrik unsuruna dikkat çekenler oldu.

Biz burada fazla bir yoruma girmekten ziyade, önemli bulduğumuz iki–üç noktayı dikkat nazarlarına sunmayı tercih ediyoruz.

Bir: Atılan sloganların anlamından kimsenin bir rahatsızlık duymaması lâzım.

Elbette ki, bayrak inmemeli, vatan bölünmemeli.

Hakikatte ise, bu değerlerin elden gitme tehlikesi, söz konusu dahi değil.

Dolayısıyla, atılan sloganlara da bir nev'î "saygı ve kararlılık" mânâsı yüklenmeli.

Ayrıca, bir nüansı hatırlatmakta fayda var. Aynı saygı ve kararlılığın bir ifadesi olarak, 70'li yıllarda şu slogan revaçtaydı: "Bayrak inmez, ezan susmaz."

Bilinmeli ki, ezanın sustuğu, yahut susturulduğu bir yerde, diğer kudsî değerler de ciddî tehlikelere mâruzdur.

İki: Bir diğer slogan olan "Tek bayrak, tek devlet, tek dil"in de, tahrikkâr olmayacak ve kimseyi rahatsız etmeyecek bir mânâda anlaşılması lâzım. Her insanın bir devlete ve onu temsil eden bir bayrağa ihtiyacı var.

"Tek dil"e gelince... Eğer bundan maksat "resmî dil" ise, yine bir sıkıntı olmaz. Gayet normaldir.

Ancak, bu sloganla, tek dilin dışındaki dillere red ve inkâr nazarıyla bakılıyorsa, yaratılıştan gelen diğer anadillerin özel hayatta ve resmiyet dışında kullanılmasına da müsaade edilmez mesajı verilmek isteniyorsa, bu son derece tehlikeli ve rencide edici bir durumdur.

Unutmamalı ki, insanlar ebeveynleri gibi, anadillerini de kendileri tercih etmiyor. Bunlar yaratılıştandır ve İlâhî takdir altındadır.

Dolayısıyla, başkasının lisanına ve milliyetine muhalefet edenler, aslında İlâhî takdire muhalefet ediyor demektir.

Böyleleri, başlarını örse vurur, kırar; örse birşey olmaz.

Üç: Her iki merkezde yapılan silâhlı, sloganlı törenler, M. Kemal'in bu şehirleri ziyaret edişinin 70. yıldönümü vesilesiyle, planlı olarak yapılmış.

Bu itibarla, şunu da hatırlatmakta yarar var: Bu iki şehrimizin 70 sene önceki isimleri farklıydı: Birincisi Diyarbekir, diğeri ise Elaziz idi.

Şehir isimleri 1937'nin aynı günlerinde (15–17 Kasım) değiştirildi: Birincisi Diyarbakır, diğeri ise Elazık yapıldı.

Diyarbakır aynen kaldı. Fakat Elazık, halk dilinde kazık gibi sert geldi. Bu yüzden, bilâhare yumuşatıldı ve hiçbir mânâsı olmayan "Elazığ"a dönüştürüldü.

Hâsılı, ne eski "Diyâr–ı Bekir" değişip/gelişip "bakır diyarı" oldu, ne de o "Azîz Belde" anlamındaki şehir "El"deki "Azık"a dönüştü.

Yöre halkı, mutlak ekseriyetle hâlâ "Diyârbekir" diyor, "Elazîz" diyor.

GÜNÜN TARİHİ 19 Kasım 1923

Tek parti diktası fiilen kuruldu

İsmi "tek parti dikta rejimi" ile özdeşleşen İsmet Paşa, M. Kemal'in emriyle Halk Fırkasının (CHP) başına geçti.

Genel Başkan Vekili sıfatıyla partinin başına geçen İsmet Paşanın ilk emir ve icraatı, Anadolu ve Trakya'nın her tarafındaki Müdafaa–i Hukuk Cemiyetlerini parti bünyesinde toplamak ve bu cemiyetlerin tamamını Halk Fırkasına dönüştürmek oldu.

Paşanın yazılı emrinde şu ifadeler yer aldı: "Bütün vatana kurtuluş ve bağımsızlığı getiren Anadolu ve Rumeli Müdafaa–i Hukuk Cemiyetleri, bugünden (20 Kasım) itibaren Halk Fırkasına dönüşecek ve cemiyetin bütün idare kurulları Halk Fırkası idare kurulları olarak vazifeye devam edeceklerdir." (Türkiye'de Siyasî Partiler, s. 582.)

* * *

9 Eylül 1923'te kurulan Halk Fırkasının (bilâhare CHP'nin) Genel Başkanı M. Kemal idi. Onun genel başkanlık sıfatı ölümüne kadar da devam etti.

Ancak, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilân edilmesinin ardından, fiilen iki reisliği birlikte yürütmesi zor oldu.

Bu sebeple, parti işlerini 19 Kasım'dan itibaren İsmet Paşaya devretti.

M. Kemal'in İsmet Paşaya gönderdiği yazının metni şöyle: "Halk Fırkası Umumî Reisliği ile fiilen meşgul omaya bugünkü vazifem müsait olmadığından, zât–ı devletlerini vekil tayin ediyorum." (İ. Ansiklopedisi, s. 770)

* * *

M. Kemal'in ölümünden sonra, CHP'nin Genel Başkanlığına Cumhurbaşkanı İsmet İnönü getirildi.

27 yıl müddetle hem Cumhurbaşkanı olup, hem de bir partinin genel başkanı sıfatını taşıması, kuvvetli ihtimalle sadece ve sadece Türkiye'ye mahsus bir durumdur.

19.11.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (17.11.2007) - Refleksoloji ile rahatlama

  (16.11.2007) - Dolmabahçe'de ölüm ve izdiham

  (15.11.2007) - Nurcular ve solcular

  (14.11.2007) - Mecra ve mâcera

  (13.11.2007) - Hiddet ve şefkat esintileri

  (12.11.2007) - Serdengeçti'nin hatırasına (2)

  (10.11.2007) - Sergendeçti'nin hatırasına (1)

  (09.11.2007) - Meclis'te "Hoşâmedî" merasimi

  (08.11.2007) - Müstakbel irtica itirafları

  (07.11.2007) - Huzur ve barış dönemi örnekleri

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri