“Helâl dairesi geniştir. Keyfe kâfî gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur. Ferâiz-i İlâhiye [Allah’ın farz kıldığı şeyler] ise hafiftir, azdır. Allah’a abd ve asker olmak öyle bir şereftir ki, tarif edilmez. Vazife ise, yalnız bir asker gibi Allah namına işlemeli, başlamalı. Ve Allah hesabıyla vermeli ve almalı. Ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalı. Kusur etse istiğfar etmeli: ‘Ya Rab, kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Âmin’ demeli ve Ona yalvarmalı.”1
Sözler’de yer alan bu ifadeler helâl dairenin ne kadar geniş olduğunu ve ölçülerini gayet özlü olarak gösteriyor bize. Demek Allah namına, Onun hesabına, bir asker gibi izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli. Bu aslında her şey için geçerli. Ticaret söz konusu olunca da elbet helâl dairede kalınacak, meşrû ölçüler içerisinde hareket edilecektir.
İnsan hayatını sürdürebilmek için ister istemez çalışacak, kazanacak, ticaret yapacak. Ama haddi aşmadan, harama kaçmadan, helâl ve meşrû dairede kalarak…
Rızkı veren Allah’tır. Yarattığı her mahlûkun rızkına kefil olduğunu garanti etmektedir. İnsana düşen ise harama girmemek, ona ihtiyaç duymamak, geniş helâl dairesi içinde kalarak kazanç yollarına başvurmaktır. Mü’mine daha dükkânını açarken sünnet olan şu duâ öğretilmez mi? “Ey kapıları açan Allah’ım, bize en hayırlı kapıyı aç. Bize helâl ve bol rızıklar ihsan eyle, ey merhamet edenlerin en merhametlisi! Sen rızık verenlerin en hayırlısısın.”2
Dikkat edilirse mü’min daha işe başlarken helal rızka odaklanıyor. Helâl olmak kaydıyla bol ve hayırlı rızıklar istiyor.
Mal ve kan bakımından kimseye haksızlık yapmadan Allah huzuruna çıkmayı isteyen Allah Resûlü (a.s.m.), “Fiyatları tesbit eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır” buyurarak da gönülden inanmamız gereken bir hususa dikkat çekiyor.3
Rızıklandıran, daraltan, bollaştıran Allah olduğuna göre mü’min eli, ayağı hangi işte olursa olsun aklını ve gözünü bu noktadan ayırmayacak. Sebeplere sarılmak tevekkülün gereği, rızkı ve bolluğu ise Allah’tan bekleriz.
Rızık taahhüt altında olduğu kadar takdir de edilmiştir. Hırsla değil kanaatle istenmelidir ki çok gelsin. Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) bu noktaya parmak basmış: “Ey insanlar! Allah’a karşı gelmekten sakınınız, emirlerini tutunuz. Hırsla değil kanaatla güzel şeyler isteyiniz. Hiçbir kimse kendisi için takdir edilen rızka kavuşmadıkça ölmez. Öyleyse Allah’tan korkunuz, hırsla değil kanaatla güzel şeyler isteyiniz. Helâl olanı alınız, haram olanı da terk ediniz.”4
Ne güzel bir ölçü, ne muazzam bir hakikat: Helal dairede kalmak, hırsla değil kanaatle istemek!
Dipnotlar:
1. Sözler, s. 33.
2. Tirmizî, Daavat: 39.
3. Tirmizî, Büyu’: 73; Ebû Davud, Büyu’: 51.
4. İbni Mace, Ticarât: 2.
19.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|