Tercihin olduğu yerde iki yol vardır. Sağ yol ve sol yol. Sözün başında iki kelime vardır: Hayır veya şer. Kabul veya reddetmenin mesajında yine iki ifade geçerlidir: Evet veya hayır.
Dürbünün anlamlandırdığı iki bakıştır: Uzak veya yakın. Gece ve gündüzün işaret ettiği iki sonuç vardır: Aydınlık veya karanlık. Diğer tabirle nur ve zulmet. Görünür kılan veya gizleyen. Açığa kavuşturan veya ketmeden, kapatan, öldüren.
Düşüncenin ayrıştığı iki yön vardır: Menfi veya müsbet. Yani pozitif veya negatif. Ya da yakınlaştırıcı veya uzaklaştırıcı. Sevgi aşılayan ya da nefret veren. Olumlu/olumlulaştıran bir de tersine olumsuz/olumsuzlaştıran.
Necip Fazıl’ın “Oluklar çift” dediği hayat haznesinden akan iki temsil ve güruh: Birinden nur, diğerinden kir akar. Hayat kaynağımız elinde olan Rabbimizin emanetleri, bu akışın iki yönüne de yönlendirilebilecek bir serbestlik ve sınavla karşı karşıya bırakılmış.
Faaliyet yolunda iki kelime bizi karşılar: Devam ya da yeter. Biri sürekliliğin işaret alan kılavuz fişeği ve heyecanın gayreti kamçıladığı huzur yolculuğu. Diğeri ise yeknesaklığın ve durağanlığın yorgunluk psikolojisi ve bitap düşmüş hali.
Hedefin iki boyutu vardır: Gerçek ve hayal/sanal. Gerçeğinde, halis niyetin hakikati açığa çıkaran sevimli resmi, hayali ve gerçek dışı olan sanallıkta ise üstü örtülmüş içeriksizliğin yanıltıcılığı vardır.
İki kural vardır; Emre uymak veya isyan. Biri itaatin mabuda götüren kulluğu ile bezenir ve anlam bulur. Diğeri ise fıtratı bozan, keşmekeşliğe dâvetiye çıkaran ve beşerin fesadına yol açan, İlâhî emre uymamanın sefaletine götürür.
İki psikoloji vardır: Mutlu olmak ya da mutsuzluk. Bahtiyar ya da bedbaht. “To be or not to be” vurgusunda “olmak ya da olmamak” denen ve üstüne basa basa “bütün mesele bu” diyen İngiliz şair Sheakspare, vücut ile adem, yani varlıkla yokluk gerçeğini en çıplak bir şekilde göz önüne sermektedir.
Mağfiretin bir derste hatırlattığı bu mânâlar, güneşin zuhurundan evvel zihin güneşine açılan ve açan nur huzmelerinden tevarüs etti.
İkinci sözü okurken, ikilemden uzaklaşmak ve iki sözden birini tercih edip yolumuza devam etmek gerektiğini anladım. İki cihet var. Mülk ve melekût. Biri, eşyanın kendi varlığı, diğeri sahibi adına bir değer ifadesi Birincisinde sahibiyet kalitesi ve amaca uygunluk, diğerinde korunması imkânsız bir fanilik ve sebepler dünyası.
Mânâyı harfi, melekûtun insicamını eşyaya dokurken, yaratılışın sırrına vakıf bir kulluğun nazar ve niyetini adına düşündüğü Allah’a rapteder. Mânây-ı ismi ise isimden ibaret bir resmin hakikatsiz benliğinde ubudiyetten uzaklaşan bir enaniyetin pençesine atar. Bediüzzaman, 80 yıllık hayat hâsılatının ve tefekkür zembereğinin temel dört kavramından ikisi mânâyı harfi ve mânâyı ismidir.
Yaratılanların kimyasını ve gerçeğini farklı okuyan ve ona göre algılayan iki temel yaklaşımın iki başlı, iki felsefeli, iki görüşlü yol levhalarıdır.
İkinci sözdeki iman ve küfür; yukarıdaki izahlarımızın ana umdesi. İki yolun yolcuları, iki ayrı okyanusa akan iki kolun iki neticesidir.
Nefsin ve şeytanın ikilemde bıraktığı, vesvese verdiği halden çıkmanın yolu, sıddikler yetiştiren sıdkın/doğruluğun kaynağı olan imandır.
19.11.2007
E-Posta:
[email protected].
|