Can Dündar, Mehdi Zana’nın yazmış olduğu “Diyarbakır 5 No’lu” kitabı ile ilgili olarak; “Eğer bu kitapta yazılanların yüzde biri doğru ise, PKK terörünün çıkma sebebi anlaşılacaktır” ifadesini kullanmıştı. Bu kitabı okuyunca kendisine hak vermek zorunda kaldım. Zira 12 Eylül döneminde daha PKK’nın esamisine bile rastlanmamışken, Diyarbakır Cezaevinde yaşanan esef verici olaylar bu örgütün azmasına sebep olmuştur.
Geçenlerde Darbe Lideri Evren, “Kürtlere Kürtçe konuşma yasağı getirme kararı almakla hata ettik” özeleştirisinde bulunmuştu. Aynı kanaati daha sonra 28 Şubat döneminde post modern darbeye imza atan generaller de paylaştı. Terörün azmasına ve bu noktaya gelmesinde yapmış oldukları hataları itiraf ettiler.
Fakat olan, bu memleketin zavallı insanlarına oldu. On binlerce insan terör mağduru olarak vefat etti. Ülkemizin darbeler yüzünden zaten iyi olmayan itibarı iyice zedelendi. Her bakımdan âleme rezil olduk. Bu denli büyük felâketlere zemin hazırlayan generaller ise, hâlâ elini kolunu sallayarak serbestçe dolaşıyorlar.
Terör örgütü PKK’nın başarılı olması ve Kürtler arasında sempati kazanması neredeyse imkânsız bir şeydir. Zira PKK örgütünün kurucuları ve yönlendiren elebaşları birer Marksisttirler. Dini kabul etmeyen ve “din afyondur” diye öne çıkmış düşüncenin Kürtler arasında yer bulması mümkün değildir. Zaten başarısızlığa mahkûm bu görüşün yıllarca ayakta kalmasının sebebi ırkçı düşüncelere sahip bir kısım asker ve bürokratın yanlışlıklarıdır.
12 Eylül döneminde bir çok insan hapse girdi. Hiç suçu olmayan, meselâ sokakta simit satan bir vatandaşımız bile zindana atıldı. Aylarca mahkeme önüne çıkmak için hapishanede süründü. Sonradan anlaşıldı ki, bir asker yanlışlıkla sayıyı az söylemiş. Amirinden azar işitmemek için zavallı simitçiyi yolda durup mahkûmların içine atmışlardı.
Bu dönemde hapse atılan dindarların sayısı da hiç az değildir. Günlerce uzanmayı bir tarafa bırakın, oturmaya fırsat bulamadan bit pire içinde kalan binlerce insan vardır. Tek suçları dindar olmak olan bu insanların çok büyük çoğunluğu beraat etmiştir. Lâkin PKK’lılar gibi bir terör örgütüne katılmamışlardır.
PKK’lılar, başta ABD olmak üzere birçok Batılı gizli servis ajanlarının oyuncağı olmuş, vahşi eylemlerini yıllarca sürdüre gelmişlerdir.
Nasıl ki, Komünist Parti legalleşti, birden sönüverdi. Seçimlerde binde 5 gibi çok düşük oylar almaya başladı. Hâlbuki komünistler yasaklı oldukları dönemde çok iddialıydılar. Yapmış oldukları gösterilerde binlerce kişiyi toplayabiliyorlardı.
PKK’nın da aynı şekilde yok olması pekâlâ mümkündür. Yeter ki ırkçı ve faşizan metotlar kullanılmasın. Hapishanede işkence yaparsan, adam çıkınca ilk iş olarak dağa çıkıp terörist olmaktadır. Bunun yerine, onlara insanca muamele yapılsa, adı üstünde “ıslâh ve tutukevi” şartlarına uygun davranılsa, terörün beli kırılacaktır. Teröristlerin en büyük propagandaları da bu şekilde sona erecektir.
Mehdi Zana’nın kitabında işkence sonucu yüze yakın kişinin öldüğü, açlık grevleri ile de yine onlarca kişinin öldüğü ifade edilmektedir. Bunların yüzde biri bile gerçek olsa, terörün kaynağının hapishanelerde uygulanan kötü muamele olduğu ortaya çıkacaktır.
AB ve uluslar arası örgütlerin baskısı sonucu işkence ve kötü muamelenin büyük ölçüde önüne geçildi. PKK’nın bu propagandasının önü alınmış oldu. Şimdi yapılacak iş, siyasî engelleri ortadan kaldırarak, Ağar’ın dediği gibi, “düz ovada siyaset” meydanını açmaktır. Nasıl ki, Komünist Partisi birden çöküverdi, hiç şüpheniz olmasın PKK’da aynı akıbete uğrayıp marjinal bir gruba münhasır kalacaktır.
Bu vesile ile, parti kapatmanın hiçbir amaca hizmet etmeyeceğini, sadece ülkemizin itibarını olumsuz olarak etkileyeceğini hesaba katmak gerekir. Zaten iyice yıpranmış olan PKK’nın en büyük kurtuluş ümidi DTP’nin kapatılması olacaktır. Bırakın adamlar konuşsun, göreceksiniz, merd-i Kıptî’nin yaptığı gibi, şecaat arz ederken sirkatini söyleyeceklerdir.
18.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|