Resmî olarak 10 Kasım 1938'de saat 9'u 5 geçe öldüğü açıklanan M. Kemal'in cenazesi, dokuz gün müddetle Dolmabahçe'de bekletildi.
Bu zaman zarfında, katafalkın önünde kalabalıklar halinde saygı geçişleri yapılıyordu... 16 Kasım günü ise, katafalkın önünde büyük bir izdiham yaşandı ve 7'si kadın olmak üzere 11 kişi ezilerek öldü.
Bu bilgileri birçok kaynaktan öğrenmek mümkün. Bütün kaynaklar aynı rakamları veriyor. Ortada bir tereddüt, bir çelişki yok.
Ancak, Atatürk'ün ölüm günü ve saati ile igili olarak, birbiriyle uyuşmayan ve hayli çelişkili görünen bilgiler var.
Bunlardan bir tanesini, gazeteci yazar Emin Karaca ortaya çıkardı.
Bir öğretmenin hatıra notlarından yola çıkarak "Atatürk'ün gerçekte ne zaman öldü?"ğünü günümüz insanına aktaran Karaca'nın derlediği bu yazının ilgili bölümü şöyledir:
Gazetenin 10 Kasım manşeti
Günlerdir bu acı haberin verileceği anı bekliyorduk, millet olarak… Ara ara Anadolu Ajansı kaynaklı haberlerden, başucundaki hekimlerin verdiği, içinde bol tıbbi terimlerin geçtiği raporları takip ediyorduk. Artık dönülmez bir yolda yürüdüğünü az–çok seziyorduk. Radyo pek yaygın olmadığından gazeteden takip etmeye çalışıyorduk sağlık haberlerini…
8 İkinciteşrin (Kasım) 1938 Salı gecesinden beri bir fısıltı halinde kulaktan kulağa haberler dolaşıyordu, bu gece ölmüş diye… Ama resmî bir açıklama yapılmıyordu. 10 Kasım Perşembe sabahı, öğretmenlik yaptığım Üsküdar’daki okula giderken aldığım Cumhuriyet gazetesinin kapkara başlığını görüp, “Atatürkümüzü kaybettik” manşetine göz atınca, Salı gecesinden beri, iki gündür dolaşan fısıltının doğru olduğunu anlamıştım. Gazeteye dikkatlice bakıp okumaya çalışırken, bir tuhaflık dikkatimi çekti.
Yine kapkara bir çevrenin içinde, mareşal üniformalı resminin altındaki, üç satırlık şu haberi okudum önce:
“İstanbul (A.A.) Atatürk’ün müdavi ve müşavir tabipleri tarafından verilen rapor suretidir: 'Reisicumhur Atatürk’ün umumi hallerindeki vehamet dün gece saat 24’te neşredilen tebliğden sonra her an artarak bugün, 10 İkinciteşrin 1938 Perşembe sabahı saat 9’u 5 geçe büyük şefimiz derin koma içinde terki hayat etmişlerdir.'
Sonra gayrı ihtiyarî, sağ elim yelek cebimdeki Serkisof saate gitti, 08’i gösteriyordu. Oysa ki günlerden 10 İkinciteşrin Perşembeyi yaşıyorduk; ama, saat henüz daha değil 5 geçe, 09.00 bile değildi.
Gazeteyi çantama soktum, devlet yöneticilerimiz, demek ki “Atatürkümüz”ün ölümünün 10 İkinciteşrin (Kasım) 1938 Perşembe günü saat 09’u 5 geçe olduğunun millete duyurulmasına karar vermişlerdi… Derse girmeden önce gazetenin öteki sayfalarına şöyle bir göz atayım, dedim. İkinci sayfayı çevirdim. Yukarıda düşündüğüm nokta, daha somut bir şekilde gözümün önündeydi.
Sol başta, çift sütunda çerçeveli, Cumhuriyet’in devamlı fıkra yazarlarından Peyami Safa’nın “Atatürkümüz” başlıklı yazısı vardı. “Türk’e ait her şeyin içinde o vardı.” cümlesiyle başlıyordu, Atatürk’ün ölümünü ele alıyordu. Oysa ki, saat daha 08’i çeyrek geçiyordu.
Bunun yanında gene çift sütuna, önemli ediplerimizden İbrahim Alaeddin Beyin “Atamızı Tavaf” başlıklı ağıt–şiiri konulmuştu. Oysa ki, saat daha 08’i 20 geçiyordu. Bunun da yanında, sağda çift sütuna gazetenin devamlı fıkra yazarlarından Abidin Daver Bey’in “O Yaşıyor” başlıklı yazısı konulmuştu. Oysa ki saat daha şimdi 08.30 olmuştu... Neyse, şöyle ya da böyle onu kaybetmiştik.
....................................
Bakınız: barbuni.com; haberaktuel.com; kenthaber.com; ve diğerleri.
GÜNÜN TARİHİ 16 Kasım 1869
Dünyanın gözdesi Süveyş Kanalı
Mısır topraklarında inşasına 1861'de başlanan Süveyş Kanalı, sekiz yıl süren hummalı çalışmalar neticesinde nihayet açıldı.
Bu sûretle, Akdeniz ile Kızıldeniz birleştirilmiş oldu.
Kanalın uzunluğu 160 kilometreden biraz fazla, genişliği 70–120 metre, derinliği ise 11–12 metre arasında bulunuyor. (Zamanla daha da geliştirildi. Hatta, bir de 14 kilometrelik yan kanal açıldı.)
Tarihî seyir
Mısır, bu tarihlerde Kavalalı Hanedanı tarafından yönetiliyordu. Ülkede özerk bir idare (Hidivlik) vardı. İdarenin başında Osmanlıyla birkaç kez harbetmiş olan Kavalalı ailesinden İbrahim Paşanın oğlu Said Paşa bulunuyordu.
Asırların hayali olan Süveyş Kanalının projesi bir Fransız mühendis tarafından yapıldı. 1854'te çizilen proje, Osmanlı sultanının tasdikine sunuldu. Padişah projeyi imzaladı, birkaç yıl sonra da fiilî çalışmaya geçildi.
16 Kasım 1869'da açılan Süveyş Kanalının işletme idaresi, 99 yıllığına bir şirkete verildi. İngiltere, 1875'te bu şirketin yüzde 44'üne sahip oldu.
II. Dünya Savaşı sonlarına kadar da İngiliz hakimiyetinin olduğu bu bölgede, özellikle 1945'ten itibaren dengeler değişmeye başladı.
İngiltere, Fransa ve İsrail'in kanal üzerindeki müşterek hakimiyet çabası, Rusya ve Amerika'nın destek vermemesi üzerine boşa çıkıyordu.
1945'te İngiliz hakimiyetinden kurtulan ve bağımsızlığını ilan eden Mısır hükümeti, 11 yıl sonra, yani 1956'da Süveyş Kanalını da millileştirdiğini ilan etti. İngiltere ise, Fransa ve İsrail'in de desteğiyle, Mısır'a savaş açtı.
Bombardıman uçaklarının kullanıldığı ve sayısız insanın canına mal olan bu savaşı kazanan İngiltere, kanalın hakimiyetini tekrar ele geçirdi.
Ancak, bu hakimiyet fazla sürmedi. Zira, tarihte bir ilk yaşandı ve Rusya ile ABD müşterek bir hareketle Mısır'dan yana tavır koydu.
Rusya, işgalci ülkeleri açıkça tehdit etti: "Mısır'ı terk etmezseniz, Paris ve Londra'yı nükleer silâhlarla cehenneme çeviririm." Amerika'nın da Rusya'ya karşı çıkmaması üzerine, İngiltere çaresizce Mısır'ı terk etti.
Bugünkü durum
Savaş zamanlarında (1956, 1967) ara ara kapatılan Süveş Kanalı, bugün itibariyle dünyanın en faal ve en kârlı deniz geçiş yollarından biridir.
Kanalda, yılda ortalama 18 bin adet yük ve yolcu gemisi geçiş yapmakta, bu da Mısır'a yılda yaklaşık 3.5 milyar dolar kazandırmaktadır.
Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının Türkiye'ye yılda ancak 200 milyon dolar kazandırdığı düşünüldüğünde, Süveyş Kanalının ekonomik açıdan da ne kadar kârlı bir gelir kaynağı olduğu kolaylıkla anlaşılabilir.
16.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|