Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 12 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Serdengeçti'nin hatırasına (2)



Bundan 24 sene evvel (10 Kasım 1983) aramızdan ayrılan Osman Yüksel'in, nasıl bir milliyetçi ve mukaddesatçı olduğunu, bir önceki yazıda anlatmaya çalıştık.

Ayrıca, onun şairlik yönünü de bir nebze olsun nazara verdik. Bir şiirini iktibas ettik, onun hayli etkileyici daha başka şiirleri de var.

Serdengeçti'nin ayrıca mücadeleci, siyasetçi ve nüktedan bir kişiliği vardır ki, onu da nazara vermeden geçemeyiz.

Mebus, mahpus ve nüktedan

Evet, Serdengeçti'nin altmış küsûr yıllık hayatı hep çetin mücadeleler içinde geçti. Defalarca mahkemelik oldu, hapishanelerde yattı.

Kendi esprili ifadesiyle "Sekiz defa mahpus, bir defa da mebus" olmuş.

DP döneminde (1952'de) yaşanan "Malatya hadisesi/Yalman sûikastı" sebebiyle hapsi cezasına çarptırıldığı halde, 1954'te Üstad Bediüzzaman'la görüşmesinin de tesiriyle, Demokratlara hepten düşman olmadı, onlarla irtibatını bütünüyle koparmadı ve 1965 seçimlerinde AP listesinden Antalya milletvekili oldu.

Ancak, parti yönetimiyle de uyum sağlayamadı ve sık sık tenkitlerde bulundu. Bir sonraki seçimde "Demirkırat"ın aleyhinde yazmaya ve eski milliyetçi arkadaşı Av. Bekir Berk'e de bu cihetten sataşmaya başladı.

Ama, herşeye rağmen yine de Nur'lara ve Nur talebelerine düşman olmadı Osman Yüksel. Kırgınlıkları çabuk tamir ve telâfi etmeye çalıştı.

İrtica ihracatı

Kendisiyle görüşmemiz, 12 Eylül (1980) ihtilâlinden bir müddet sonraydı. Cağaloğlu'daki Yeni Asya merkez binasına geldi. Hal hatırdan sonra "Çocuklar, ne yapıyorsunuz, ne gibi hizmetlerle uğraşıyorsunuz" dedi. Biz de, hemen orada hazır bulunan yabancı dillere tercüme edilmiş Risâlelerden nümune göstererek şu karşılığı verdik: "Hizmetlerimizden biri şunlardır. Bu kitapları burada basıyor ve muhtelif ülkelere gönderiyoruz. Ecnebiler de okuyup istifade etsin diye..."

Osman Yüksel'in esprili cevabı hazırdı. Dedi ki: "Demek ki, irtica ihraç ediyorsunuz, öyle mi? İyi o zaman. Darbe konseyine bildirelim de sevinsinler bari. Hani, Kenan Paşa geçenlerde 'İhracatımız az, bunu mutlaka arttırmalıyız' diyordu ya. İşte, size en güzel ihracat malı. Üstelik, bizde istemediğin kadar var..."

* * *

Mecliste 1965–69 döneminde mebusluk yapan Serdengeçti, aynı yıllarda beline kravat takmakla da meşhûrdur.

Oldum olası, kravat takmaktan hoşlanmazdı... Milletvekilleri için Meclis'e kravatla gelme mecburiyeti konulunca, ne yapacağını düşündü ve ertesi gün kravatı beline bağlayarak gitti.

Kapıda yapılan kontrol esnasında kravat takmadığı görülünce, durdurulur ve içeri alınmak istenmez.

O da, bu durum karşısında belinde kuşak gibi bağladığı kravatı gösterir ve şu açıklamada bulunur: "Evet, kravatsız gelinmesin denildi. Bundan haberim var. Fakat, kravatın mutlaka yular gibi takılması gerektiği yönünde bir ifade kullanılmadı. Sadece takılsın denildi; eh, biz de böyle taktık işte..."

Bediüzzaman'ı ziyaret

Osman Yüksel, Üstad Bediüzzaman'ı iki kez ziyaret ettiğini kaydediyor.

Birinci ziyaret 1952'de İstanbul'da, ikincisi ise 1954'te Isparta'da gerçekleşmiş. Bu iki ziyaretle ilgili olarak "Son Şahitler"de yer alan hatıra notlarının—ki, bir kısmını bizzat kendisinden dinledik—bir hülâsası şöyledir:

"Said Nursî'nin mücadelelerle dolu hayatı, o yılmazlığı, o dönmezliği, bana İlâhî bir heyecan veriyordu. Onun hayatıyla ve fikirleriyle ilgili gelişmeleri dikkatle takip ediyordum.

"Bundan yıllar önceydi. Denizli adliyesinde stajyer bulunan bir arkadaşım, Said Nur'un harikulâde hayatından bahsetmiş, bana Nur Risâleleri getirmişti. Eserlerini tam mânâsiyle okuyamamakla beraber, kudretli, kurtarıcı bir ruhun karşısında olduğumu görüyordum.

"Serdengeçti'de 'Said Nur ve Talebeleri' başlıklı bir yazı yazdım... Yazım, inanmış temiz, mü'min gönüller tarafından heyecanla karşılandı. Birçok tebrik telgrafları, mektupları aldım. Artık Said Nursî Hazretlerini görmek benim için adetâ bir mecburiyetti.

"İstanbul'a gittim. Aradım, sordum. Fatih'te Reşadiye Otelinde kalıyormuş... Gidip oteli buluyorum.

"Talebeleri, 'ikindiden sonra kimseyi içeri almıyorlar. Amma sizi herhalde kabul ederler. Bir soralım... Buyurun!' dediler. İçeri girdik. Beni görünce: 'Sen Serdengeçti Osman?' 'Evet' dedim. 'O yazıları yazan sen?' 'Evet'. Ellerinden öptük. Bize işaret etti. 'Oturun.' Oturduk.

"Üstad, 'Ben seni eskiden biliyordum. Emirdağ'da iken mecmuanı getirdiler. Allah ve din yolundan herşeyimden vazgeçtim, ser'imi bu yola koydum, demişsin. Aferin, aferin, maşaallah, maşaallah... Daha çok da genç. Bir oğlum olsaydı adını Serdengeçti kordum' dediler. Oğlum olsaydı böyle yetiştirirdim' iltifatlarında bulundular."

"Soba yanıyor, Üstad bir mürakabe halinde imiş gibi susuyor, etrafındaki talebeleri hayal gibi sessizce dolaşıyorlar, Üstad'ın hizmetine bakıyorlardı. Sanki bu oda, bu köşe, şu binbir milletin, binbir rezaletin, kaynaştığı İstanbul'da değildi. Ahiretten bir köşe idi... Öyle bir haz içinde idim."

* * *

"1954 senesiydi, bu, Üstadı ikinci defa ziyaretimdi.

"Isparta'da dinî ve millî neşriyatı satan bir kitapçı dükkânı vardı. Oraya giderek Üstadı sordum. Bu esnada aniden Zübeyir Gündüzalp zuhur etti. Rahmetli ne kahraman insandı, ne iman vardı Rabbim onda, ateş gibi bir delikanlıydı. Üstadı ziyaret etmek istediğimi söyledim. 'Üstad hasta, ama sizi kabul eder' dedi. Ayrı ayrı yollardan Üstadın kaldığı eve gittik. Devamlı polis kontrolündeydi. Mahalle arasında ahşap bir eve girdik.

"Kendilerine bazı mebusların selâmını götürmüştüm. Malatya hâdisesinden sonra tevkif edilişimi Üstada şikâyet ettim. 'Eskiden, Halk Partisi devrinde olduğu gibi, bunlar, Demokratlar da bizi hapsediyorlar efendim' dedim. Cevap olarak, 'Elbette hapse gireceksin, yoksa hizmetten vaz mı geçti, İslâm dâvasından döndü mü diye Müslümanlar senden şüphelenirler' diye buyurdu.

"Halk Partisiyle, Demokrat'ın mukayesesini yaptı. Halk partisinin kol kestiğini, Demokrat'ın ise parmak kestiğini, ehven-i şer olduğunu ifade etti. Halk Partisine karşı, Demokrat'ı desteklemek lâzım geldiğini söyledi.

"Bu arada lâtife ederek, 'Serdengeçti, beni siyasete karıştırıyor, bende siyaset yok' dedi; ama, başka da ne söylemek lâzım geliyorsa söyledi."

Bilgi/belge

Serdengeçti'de "Said Nur ve Talebeleri"

Osman Yüksel'in, ilk kez bundan 55 sene evvel Serdengeçti mecmuasında neşredilen "Said Nur ve Talebeleri" başlıklı makale, âdeta bir destan gibi okunur.

Tarihçe–i Hayat isimli eseri okuyanlar, bu coşkulu makaleyi iyi bilirler.

Hani o "Bahtiyar bir ihtiyar var..." diye başlayıp şu paragrafla biten makale: "...Şimdi Türkiye’de, her teşekkülün, vatanını seven herkesin önünde hürmetle durması lâzım gelen bir kuvvet vardır: Said Nur ve talebeleri. Bunların derneği yoktur, lokali yoktur, yeri yoktur, yurdu yoktur, partisi, patırdısı, nutku, alâyişi, nümâyişi yoktur. Bu bilinmezlerin, ermişlerin, kendini büyük bir dâvâya vermişlerin şuurlu, îmanlı, inançlı kalabalığıdır."

İşte, önemli kısmı Tarihçe–i Hayat'ta iktibasen yer alan bu uzunca makalenin orijinali daha da uzundur. Sizler için araştırıp bulduk. Takdim ediyoruz. Bu dasitânî makalenin devamı şöyledir:

"...Dünyanın herhangi bir yerinde bu çapta bir insan zuhur etse, sadece ve sadece hürmet görür. Eli öpülür. Mesele haline gelir. Gazeteler onu bütün cihana takdim eder.

Bizim bozuk nizamımız, bizim tercüme kànunlarımız, Hakk'ın ve halkın bu kadar sevdiği bu aziz adamı, bu seksen yaşındaki zâtı, mahkemeden mahkemeye sürüklüyor...

Kànun, karakol, polis, jandarma meselesi haline getiriliyor.

Halk tarafından kendisine "Bediü'z–zaman" (zamanın eşsiz insanı) ismi verilen bu harikulâde imân, dâvâ, ruh kahramanına, bu büyük mücahit zâta, günlük zevklerin, ihtirasların peşinden koşan bir sürü dönme, basma kâğıt tüccarı adam, saldırmaktan, haraket etmekten utanmıyor.

Utanma... Fakat heyhat!.. Utanma da imândan gelir. Bunlarda ne gezer... Merhûm Akif'in 'Bir kızarmaz yüz, bir yaşarmaz göz bütün sermayesi...'

Evet, bütün sermayeleri bu.

Bir gün gelecek, bu vatanın çocukları, bu dönmeleri, bu servet, şöhret, şehvet azmanlarını dâvâ edecek, onlardan hesap soracak... Ne cevap verecekler?

Evet, milletin kahramanlarına dil uzatanların, mukaddesatı çiğneyen kirli ayakların, ulvî ruhlara ihanet eden nâdanların, tarih önünde elbette hesaba çekileceği günler yakındır. 'Belki yarın, belki yarından da yakın!'"

(Serdengeçti, Mart 1952)

12.11.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (10.11.2007) - Sergendeçti'nin hatırasına (1)

  (09.11.2007) - Meclis'te "Hoşâmedî" merasimi

  (08.11.2007) - Müstakbel irtica itirafları

  (07.11.2007) - Huzur ve barış dönemi örnekleri

  (06.11.2007) - Siyasilerin Risâle-i Nur'la alâkadarlığı

  (05.11.2007) - Siyasîlerin Bediüzzaman'la alâkadarlığı

  (03.11.2007) - İdarecilerin Bediüzzaman'la alâkadarlığı

  (02.11.2007) - Zeytinyağı çeşitleri

  (01.11.2007) - Mide fesadı ve zeytin(yağı) mûcizesi

  (31.10.2007) - Hamaset ve aklın kontrolü

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri