Takvim yaprakları sararıp soldukça yıldönümleri de geçiyor. Bunlardan birisi de Belfaour Deklerasyonu’nun 90’ıncı yıldönümüydü. 2 Kasım 2007 tarihinde sessiz ve sedasız bir şekilde tam 90 yılını devirdi; aslında bu deklerasyon veya ilan Osmanlı’nın sonunu ve bölgenin geleceğini tayin eden bir deklerasyondu. Arap ve İsrail basını haliyle bu tür münasebetleri kaçırmıyor, canlı tutuyor. En azından hatırlıyor ve hatırlatıyor. Türk basınında konuyla ilgili bir satıra rastlamadım. Yine iki ülkenin basınında Annapolis toplantısıyla alakalı olarak hergün mutlaka yeni yorumlar ve haberler yeralıyor. Türk basını ise yine yaya. Türkiye’nin tutumu da belli değil; katılıyor mu katılımyor mu? Ama Abbas ile Şimon Peres arasında Ankara F orum’u çerçevesinde yapılacak görüşme Annapoylis’in bir provası olarak nitelendirildi.
Belfaour Deklerasyonu yayınlanalı 90 yıl olmuştu ve Enver Sedat da aniden Knesset’e (İsrail Parlementosu) gideli ve orada konuşalı tam 30 yıl olmuştu. İsrailliler Godot’yu beklercesine yeni bir Enver Sedat bekliyor ve Knesset’e yüz sürecek Arap liderlerini arıyorlar. Beşşar Esad’a kaç defa: “Esad ol” diye mesaj gönderdiler. Beşşar, Sedat’ın akibetinden mi korktu nedir bir türlü oralı olmadı. Gerçekten de Ortadoğu’da barış yapanlar lanetle anılıyorlar. 2002 yılında Beyrut Arap zirvesinde Abdullah’ın planı kabul edildiğinde ve İsrail bunu savsakladığında bu girişimi kurtarmanın ancak Suud Kralı Abdullah’ın Sedat gibi Knesset’e gelerek konuşması ve İsrail’in kutsal eşiğine yüz sürmesi olduğu söylendi. Mesela Thomas Friedman yazdı. Demek ki, İsrailliler psikolojik faktörü de unutmuyorlar. Ama bölgede İsrail’den ve Araplardan barış yapanlar üzerlerine lanet halkasını geçiriyorlar. İsrail’deki son bir maç rezalet ve skandalanının da gösterdiği gibi Rabin timsallerine kefiye geçirdikleri yetmiyormuş gibi bir de katili Yigal Amir ve hapiste doğan çocuğu için tezahürat yaptılar. Yani tüy diktiler. Sanki devlet mirasına onlardan daha mı fazla sahip çıkıyor? Ne gezer!
İsrail okul kitaplarında Nakba’dan bahsetmeme kararı alındığı gibi Rabin’le (ölümü ve barışı) ilgili tek bir satır yok. Menahım Begin sessiz sedasız Lenin gibi tekerlekli sandalyede ömrünü tamamlarken Enver Sedat, Camp David antlaşmasından kısa bir süre sonra Halit Şevki İstanbuli ve arkadaşları tarafından öldürüldü. Carter ise bugünkü aklı olsaydı asla broker ve aracı olarak Camp David’e imza atmazdı. Şimdi İsrailliler son kitabı yüzünden onu da lanetliyorlar.
***
İşte AKP hükümeti Belfaour Deklerasyonu’ndan tam 90 yıl ve Sedat’ın Knesset ziyaretinden 30 yıl sonra bir ilke daha imza attı. Sedat, İsrail Parlamentosuna giderken Şimon Peres de ondan 30 yıl sonra İsrailli bir lider olarak ilk kez TBMM’de konuşacak. Olmert bile buna ‘tarihi’ diyerek şapka çıkarmıştır. Herhalde bu sahi daveti ve atmosferi kastetmiş olacak ki; Peres ilk defa bir Müslüman ülkenin barışa aday tarafların ortak rızası ve hoşnutluğunu eşit bir şekilde kazandığını söylemiştir. Bu bir medih midir yoksa zem midir duruşunuza göre değişebilir. Ama Şimon Peres basit bir adam değildir. İsrail’in çekicisidir. Hammalıdır. İsrail’de atom bombasını imal eden ekibin başında bulunmuş en azından diplomatik ve teknik trafiğini yönetmiştir. Ramazan’da (2007) Kadir gecesinde Lübnan’da idik. İHH’nin organizasyonuyla gitmiştik. Yolumuz Kana kasabasına da uğramıştı. Kana’da Şimon Peres’in kanlı mirasıyla karşılaştık. Kısacık başbakanlığı döneminde seçimleri kazanabilmek için uçakları göndererek burada bir katliam icra etmişti ama yine de Netanyahu’nun caniliği ve şahinliği karşısında seçimleri kazanması için yetmemişti. Katliamı ben hacda basın vasıtasıyla takip etmiştim. Yani ağzından bal, ellerinden kan damlıyor.
Şimon Peres kimilerine göre, İsrail’in derin devletinin derin çekirdeğinde bulunan isimlerden birisi. Ama siyasi bir kadavra olarak kızağa çekilmeden önce cumhurbaşkanlığıyla taltif edildi. Katsav gibi değil elbette reformist bir yüzü de var. Bu özelliği onu kabil-i hitap kılıyor. Albright’ın Arafat’ı tasviri gibi. Sözlerinde yumuşak ama tutumu diğerlerinden farklı değil. Farkı üslupta icraatta değil. BOP’un asıl fikir babası odur ama Necip Fazıl’ın ‘Beni birisi anladı o da yanlış anladı’. Veya ‘Sakarya ayağa kalk dedim birisi amuda kalktı’ dediği gibi Bush onu anladı ama eksik anladı. Yeni Ortadoğu kitabı neoconlara ve Bush’a farklı bir şekilde ilham kaynağı ve pusulası olmuştur. Peres ekonomi üzerinden siyasi ve ideolojik asimilasyonu savunuyor. ‘Büyük organizasyonlarla midelerini doyuralım, zihinlerini ve fikirlerini boşaltalım ve öfkelerini yatıştıralım’ tezini savunuyor.
***
Birçok devlet kademesinde İsrail’in bekasına hizmet etti. En son piramidin tepesine çıktı. Birçok defa dışişleri bakanı oldu ve şahinlerle birlikte çalışmaktan erinmedi. En son Şaron’un da ortakları arasındaydı. Ama en başarısız olduğu kademe başbakanlıktı. Ne savaşı ne de barışı becerebildi. O ne barışın ne de savaşın şahini olabildi. O’nun için hep gölgede kaldı ve sonunda sembolik bir makam olan cumhurbaşkanlığına getirildi. Ama bunu herkesten çok hak etmişti. Bunca hizmetten sonra sembolik görevinde gerçekten de dinlenmeyi hak ediyor. Oturduğu yerde uyuklayan adam için ideal bir görev. Mithat Bereket devlet hiyerarşisinde hizmetleri açısından Peres’i, Gül’e benzetti. Sıralamada takdim tehirler olsa da Gül de dışişleri bakanı, başbakanlık görevlerinin ardından kendisini Çankaya’da buldu. Bu buluşma onun bir meyvesidir.
12.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|