İsyan duyguları ile baş etmek kolay değil insanoğlu için. Bu duyguların tahribinden benlikleri kurtarmak büyük iş başarmaktır. Bu başarıyı gösterebilmek insanlığın en önemli hedefidir. Bu hedefe varmaktır bütün meselemiz... Ama ne yazık ki zordur insan olmayı başarmak bu dünyada. Çünkü insan olmayı engelleyen, güzelliklere ulaşmayı zorlaştıran, çirkinlikleri gözlere güzel gösteren unsurlar etrafımızı olabildiğince sarmıştır. Karanlıklar aydınlıkları bastırmak için büyük çaba içindedirler adeta...
Karalar bizlere ak olarak görünmekte, gösterilmekte. Aydınlıklarla beslenmesi gereken duygularımıza karanlıklar sunulmaktadır. İyilikler ile kötülüklerin cedelleşmesi sürmektedir dünyamızda. Marifet ak ile karayı birbirinden ayırt edebilmektedir. Marifet firavunvârî duyguların tesirinden kurtulabilmek, Musaların aydınlık ellerinin aydınlığından istifade edebilmektir. Nemrutçuk olmamak, İbrahimlerin ateşleri soğutan imanına sahip olmak en büyük mesele...
Şirkin tuzaklarından korunmak, müşriklerin cahilî düşüncelerinden sıyrılmak, ehl-i nifakın etrafımıza serptiği tohumların yeşermesine meydan vermemek, kezzapların oyunlarına aldırmamak ve Muhammedîlerin safına katılabilmektir insanlığın en büyük meselesi. Küfrün, şirkin, nifakın, fıskın hükmünü olanca hızıyla icra etme gayreti içinde bulunduğu bu zamanda isyan duygularıyla baş edebilmek elbette kolay olmayacaktır. Ama biz zoru başarmak için insan olmuşuzdur. Ve zoru başarırsak insan olabileceğiz.
Putlarla kirletilen dünyamıza, imanın, sanemleri yüzüstü düşürüp, yerlerde sürükleten aydınlıklarını saçmamız gerekmektedir. Kalbimizin ve kafamızın içindekilerden başlayarak tek tek kırmalıyız o taş ve tahta parçalarını. Şeytanların içine gizlenebilecekleri en küçük bir put bile barındırmamalıyız iç dünyamızda.
Beynimizin kıvrımlarında gizlenmek isteyen asileri tard etmeliyiz bir an önce. O kıvrımlara, kıvrımlarda binlerce hikmetler yerleştiren Kâinat Hâlıkına giden yollar inşâ etmeliyiz. İnanmış olmanın huzuru kaplamalı bedenimizin bütün zerrelerini. Öyle bir hal oluşmalı ki, bize emanet olarak verilen zerreler insanlığımıza şehadet etsinler. Gerçek sahipleri tarafından konuşturuldukları zaman, hasenat defterlerimizde parlak satırlar oluştursunlar.
İmanın büyük tehlike altında olduğu dünyamızda, insanlığımız başka bir meşgale ile meşgul olmamıza izin vermemeli. İmanımız tutuşmuş yanıyorken gülmemeliyiz sorumsuzca. Kahkahalardan ziyade günahlarımızın kirlerini temizleyecek parlak ve berrak gözyaşlarına ihtiyacımız vardır. Aksi takdirde kirlere sebep olan lekeler âlemimizi karanlıklara mahkûm edecektir.
Dünyaya hükmetmek için insanlık cevherini hiçe sayan nadanların oyunlarına gelmemek gerektir. Onların çocukça oyunlarına âlet olmamak insan olmanın gereğidir. Biliyoruz ki, dünyanın uzun emelleri için çaba gösterenlerin hiçbiri uzun süre bu dünyada kalmayacak, en sevdikleri kişiler tarafından kara toprağın bağrına terk edileceklerdir bir gün.
Toprakta çürümeye mahkûm olan bir vücut için bu dünya hayatında devamlılık kaftanını biçmek akıl kârı değildir elbette. Zira biliyoruz ki, dünya yaratılalıberi hiçbir insan ebedîlik gömleğini bu dünyada giyme zevkini tadamamış ve bundan sonra da tadamayacaktır. Yine biliyoruz ki, bu dünyadaki faniliği görenlerin toprakla buluşan bedenleri mutlaka verimli topraklarda filiz verecek ve yeni dünyalarda ölümsüzlük elbisesini giyeceklerdir.
Bütün mesele, Rabb-i Rahîm’in rahmet deryasından istifade edebilmenin yollarını görmek ve bu yollardan ayrılmama kararlılığını gösterebilmektir bizim için. Kim ne derse desin sadece var olan her şeyin sahibi olan Zatın rızası dahilinde yaşamak en büyük arzumuz olmalıdır şüphesiz. Muhammedî (asm) yoldan ayrılmamak ve onun ümmetinden bir ferd olmayı dünyanın bütün mensubiyet, makam ve mansıplarına tercih etmek şereflerin en yücesi olmalıdır bizim için.
27.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|