37 yıldır Türk müziğinde sözü edilen Orhan Gencebay, bir röportajında ‘aile’nin önemine dikkat çekmiş ve onu ‘sığınılması gereken bir liman’ olarak değerlendirmiş.
1960’lı yıllardan sonra toplumun büyük bir değişime uğradığına dikkat çeken Gencebay şöyle konuşmuş: “Ben aile düzeninin her zaman toplum hayatında, insan hayatında en önemli yaşam şekli olduğunun ısrarındayım, kesinlikle böyle olduğunu söylüyorum. Eğer böyle olmasa doğacak çoçuk nasıl yetişecek? Nasıl ona huzurlu ve güzel bir gelecek verebileceğiz? Dolayısıyla bunu sağlayan en sağlam ve en doğru sistem aile düzenidir. Aile, toplumun sığınabilceği en büyük limandır. Her şeyi paylaşacağı yerdir ve eğitilecekleri yerlerin de en başında gelir.” (Sergiİstanbul dergisi, Kasım 2007)
“Eski”den insanlar arasında sevgi ve saygı olduğuna da dikkat çeken Gencebay, “İnsanların arasında böyle uçurumlar yoktu. Ve insanlar başkalarına özenmiyordu, kıskanmıyordu. Fakat şimdi böyleyiz, bunun nedeni ne?” diye sormuş ve cevabını da şöyle vermiş: “Yanıt açık; biz 1960-70’den itibaren bayağı değişime uğradık. Ama özümüz yine de iyi diyorum, çünkü dünyaya bakıldığında (...), hâlâ bağlı olduğumuz erdemlerimiz var. Bundan da mutlu oluyorum. Geçirmiş olduğumuz zorlu süreç vardı. Üstesinden geldik ve bu zorlukları aştık. Bunu da güçlü bir aile düzenimiz olmasına bağlıyorum.”
Bunca yanlışa rağmen bu dünya ‘batmadı’ysa, elbette bunda ‘sağlam aile’nin büyük payı var. Bilhassa, kriz dönemlerinde ‘aile’yi hatırladığımız da bir vakıa. Başka ülkelerde yaşanan küçük krizler sonrası büyük patlamaların yaşandığı malûm. ‘Yabancı’lar, bunca krize rağmen Türkiye’nin ayakta kalmasına şaşıyorlar. Diğer uzmanların da ifadesiyle ayakta kalmamızın birinci sebebi sağlam aile yapımız. Bunca tahribe rağmen eş-dost yardımlaşmasının devam etmesi elbette sevindirici.
Şükür, aile hâlâ ayakta, ancak bu durum hep böyle devam eder mi? Dört koldan tahrip devam ederken, tamir için çalışanlar ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ tavrı sergilerse ‘aile’ dimdik ayakta kalmayı sürdürebilir mi?
Aile mefhumunu tahrip eden en büyük tehlike ‘müstehcenlik’tir. Ne yazık ki, ‘dost’ bilinenler de müstehcenliği teşvik etme oyununa âlet oluyor. Gerek gazete ve televizyonlar, gerekse ‘sanal dünya’ bu tuzaklara âlet oluyor. Sadece ‘reklam’ adı altında yapılan müstehcenliğin verdiği zararları hesaplamaktan aciz kalabiliriz.
Ne edip etmeli, sağlam aile yapısını muhafazaya çalışmalıyız. Aksi halde, dünya değilse bile Türkiye batabilir...
*
Dert bitmez
Büyük şehirlerin ciddî dertlerinden biri de park problemidir. Arabası olan da, olmayan da bundan şikâyet eder. Herkesin bildiği gibi bazı araçlar, uygun ‘park’ bulamadığı için; ‘yaya’ yollarını işgal etmiş durumdadır.
Dünyanın başka ülkelerinde de benzer problemler yaşanıyor. Ama Japonya ile ilgili bir not dikkatimizi çekti. İspark Genel Müdürü Kadir Gurbetçi aktarıyor: “Japonya’da araç almadan önce aracınızı nereye park edeceğinizi belgeleyemezseniz araç alamazsınız!”
Japonya ‘kökten’ çözümü bulmuş...
27.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|