Yeni anayasa tartışmaları, zaman zaman terörün gölgesinde unutulsa da, son altı aydır ağırlığını koruyor. Başbakan, Kızılcahamam’daki parti kampında, 15 Aralık’a kadar yeni anayasa taslağını açıklayabileceklerini söyledi.
25 yılını, askerî darbe sonrası hazırlanmış ve halka onaylattırılmış bir anayasa ile geçiren bir ülkenin ıztırap damarlarını bulmak zor olmasa gerek. Katı, teferruatlı, neredeyse tüzük düzeyinde dar tanımlı ve bozuk Türkçe ile kaleme alınmış bir anayasa.
Devlet organlarını, millî iradenin ortağı yapan, hatta gizli yöneticisi ve denetçisi yapan bir anlayışın, tamamen reaksiyoner ve siyasî iradeye rakip bir önyargıyla hazırladığı bir anayasa.
Geçen süre içinde bazı maddeleri değiştirildiyse de, ortada özürlü bir karekteristik var. Bohçalı ve birbirini nakzeden hükümleri, konjenktörü keyfine göre yorumlayan düzeneksiz bir bakış var. İnsan hakları ihlâlini, devletin bekası ve laiklik adı altında istediği yöne çeken ve hukukî zemini formlaştıran, “militan demokrasi”ye dönüştüren bir bulanık anayasa var.
Meclise rağmen, cumhurbaşkanı, devletin gücünü elinde tutan, kritik atamaları tek başına yapan, tercih sebeplerinde hikmeti kendisinde saklı bir garip uygulamalar zincirini, devlete abanmış bir baskısı ve stresi olan bu anayasa ile ne yapılabilir ki?
Korku temelli, resmî ideoloji bağnazlığı ile yazdırılmış, “iş”e yarar gördükleri ideoloji bezirgânları ile kendini korumaya ve konumlarını muhafazaya dayalı skolastik çerçeve taşıyan bir anayasa var ortada.
Türkiye gerçeğinin çok gerisinde, dogmatik ve akıl tutulmasına maruz carî yapının payandası rolünde bir anayasa.
Bırakınız günümüzün, dünün bile ihtiyaçlarına cevap verememiş, toplumu daraltmış, özgürlükleri kısmış, gerginliklerde taraf olmuş bir anayasa; millî iradeyi, post modern “koruma ve kollama” darbelerine uygun bir tevilin dayanağı olmuş adeta.
Gelişen dünyanın, büyüyen ülkemizin ve toplumu dinamik tutan değerlerin farklı bir coğrafyada bize sunduğu avantajları, imkanları ve mazimizin büyüklüğüne yakışır bir uzlaşma ve demokrasi perspektifini ortaya koymak, hayatî bir konudur.
Milletin referansı ve tercihleri, kendi değer sistemleri içinde, farklılıklara tahammül etmeyi başarmış bir anayasal metin etrafında sosyal ve siyasi mukaveleye dönüşebilir. Bir anlamda, devletle millet arasında bir güven mektubu. Bir teyit ve karşılıklı kabul metni.
21. yüzyılın bilgi çağı, hatta ötesi bilgelik ve hikmet arayışına doğru ilerlediği bir zamanda, yeni ihtiyaçlar var. Yeni insan profili var. Yeni şartlar ve talepler var. Bunu doğru okuyabilen, doğru algılayan ve insanî niyeti önde tutan bir bakış ve yaklaşımla, yeni anayasa metni hazırlanırsa, alışılmış defolu demokrasi ayıbından ve ülkeye musallat ideoloji dayatmasından kurtulacağız.
Yeni anayasa müstebit ruhlara cesaret vermeyen, önü açık, korkuları yenmiş, geleceğe ufuk tutan ve girişimci insanları destekleyen, katılımı yaygınlaştıran bir perspektifle hazırlanmalıdır.
Bütün bu demokratik açılımların konuşulduğu, Ankara’daki sivil toplum panelinde, sivil toplum kuruluşlarının organize ettiği 3. panel oldukça dolu mesajlara sahne oldu.
Kâmil mânâda hürriyetlere endeksli, insanı yücelten, devlet kutsallığından sıyrılmış ve mazinin derelerine takılmamış bir heyecan ve vizyon seneryosu yazıldığı takdirde, AB sürecindeki Türkiye, çevresine de örnek olacaktır.
Panelde de belirtildiği gibi, İlnur Çevik’in ifadesiyle üç meseleyi çözen bir anayasa olmalı. 1- Türk-Kürt dostluğunu sağlamalı, 2- Dinî hassasiyetleri olan ezici çoğunlukla elit azınlık arasındaki problemi çözmeli,
3- Fikir özgürlüğü önündeki bütün engeller kalkmalı.
Ahmet Münir Erkal ise, mülkiyet ve hürriyeti esas alan çağa geçiş veren bir anayasa önerisi yaptı.
ADAG Genel Başkanı Prof. Dr. Gürbüz Aksoy ve panel yöneticisi Prof. Dr. Ahmet Battal ise, birinci ve ikinci panellere de vurgu yaparak, demokratikleşmenin katılımcı bir anlayışla sivil toplumun özlemlerini gideren bir açılım sağlamasını istediler.
Önümüzdeki altı ayın en önemli konusu, sivil bir anayasanın müzakere edilmesi, toplumla paylaşılması ve aktif yurttaşlık şuuruyla hepimizin bu konuda fikir serd etmesidir.
Sivil toplumun meşrû zemini böylece halkın iradesini etkili kılabilir.
27.11.2007
E-Posta:
[email protected].
|