Dünyanın başı ağrıyor. “Sergerdan” hali, müşfik bir el, makul bir bakış ve anlaşılır bir disiplin içinde insanî bir perspektif arıyor. Bilginin, neredeyse günlük meta gibi tüketildiği, amacından saptırıldığı bir kirlenmeyle de karşı karşıya. Kültürün erozyona uğradığı, kültürlerarası diyaloğun birbirini anlamak yerine baskı ve propagandaya dönüştüğü bir yüzyılın başındayız.
İnsaf dürbünü ile mütalâa etmek, akıl nimeti ile süzmek ve ortak dünyanın inşasına vicdanî bir ahlâkla katkı yapmak, hakperest ilim dünyasının birinci derecede sorumluluğudur. Bunun tezahürlerini müşahede ettiğimiz programlardan birisi de, Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu oldu.
Türkiye’deki Nur talebeleri ile Risâle-i Nur’u dışarıda duyarak merakla okumaya başlamış ve sonrasında araştırarak tebliğ yazacak seviyeye gelmiş topluluğu bir arada görünce, beynimizin ufuk çıtası yerinden fırlarcasına evrensel boyutun risalesini bu insanlardan farklı bir zaviyeden dinliyoruz..
Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumunun üçüncü gününde, adalet kavramı etrafında farklı açılımlar devam etti.
Adalet kavramının, Kur’ân’ın hedeflerinden biri olduğu, mahza ve izafi adaletten, esas olanın mutlak adalet olan îlâhî adalet olduğunu farklı konuşmacılar, farklı açılardan ortaya koydular.
Adalet, müteradif olan sıfatlarla 24 ayrı mânâsının Risâlede zikredildiğini belirten Yemen’li Doktor Necip Ali Abdullah Es-Sudi, Yemen Ta’z Üniversitesinden katılmıştı. Zekâvetinin bereketini risaleyi öğrenmeye adamış bir psikolojideydi.
Tebliğini sunarken, “Kanlarınızla suladığınız Yemen topraklarından Anadolu çocuklarına selâmlar getirdim” derken, mazinin unutulmaz şeref levhalarını hatırlattı, duygulandırdı.
***
Sempozyumun ikinci günü tanıştığım Sibiryalı Süleyman, üç yıl önce Müslüman olmuş bir gençti. Rus gencin Risâle-i Nur’la tanışması, hayatını değiştirmiş. Biraz Türkçe öğrenmiş. Zamanının büyük bölümünü nur hizmetlerine ayırıyor. Öğrenmesini hızlandırmış.
Sempozyumda, entelektüel tartışmalar, risâledeki kavramların batı ve doğu kültüründe makes bulan ve değişik mânâları havi yaklaşımları ile Kur’ânî bakışın günümüzdeki önemli yansımalarından Risâle-i Nur üçgeninde cereyan ediyor.
Bundan sonrası için sözü, Ezher Üniversitesi’nden Prof. Dr. Muhammed Muhammed ebu Leyla’ya bırakmam lâzım.
Kendisi Ezher’de İngilizce olarak İslâm miras hukukunu okutuyor. Adalet kavramı ile yoğrulmuş, ihlâsı ve hitabeti ile bize en kuvvetli mesajı verdi.
“Nursî’ye göre adaletin İslâm ve felsefedeki yeri” konulu tebliğinde, manidar mesajlar verdi.
Bir incelikle söze başladı: Hazret-i Ebu Bekir’den naklen, “Anlamayacağını anlamak da bir anlamadır” derken, “Misafirperverliğinize mukabele edememek de bir anlamadır” lâtifesini yaptı.
Heyecan dolu konuşmasıyla, bütün idraklere seslenen mânâ yüklü ifadeler kullandı. Onu dinleyelim: “Said Nursî, asrın yenileyicisidir. Müceddit imam Said Nursî Hazretleri, sistematik bir zulüm çağında gelmiştir. Onun zamanında adalet yoktu. Said Nursî, istibdadın psikolojisini ortaya koymuştur. İslâmî adalet, şümullüdür. Miras hukukunu batılı aydınlar eleştiriyorlar. İslâm’ın miras hukukunun değiştirilmesini istiyorlar. Bu konuya da Said Nursî ile cevap verebiliyoruz.
Onlar, İslâm hukukunun sırlarını çözememişlerdir. İslâm, kadınlara bazen fazlasını vermiştir. Fıtratına göre vazifeler vermiştir. Aile içindeki davranışı da adaletle düzenlemiştir.
Birinci ve ikinci dünya savaşında 180 milyon insan ölmüştür. İslâm dünyasını parçalamıştır. Birbirine düşürmüştür. Bir takım zalim savaşları olmuştur.
Bediüzzaman, savaşları mucizevarî ve Rabbanî bir üslûpla izah etmiştir… Bu zamanda kargalar üşüşmüş üstümüze. Savaşlar, tarihi de yıkmıştır.
Ancak Said Nursî gibi yiğit insanlar, bu emaneti Peygamberin kılavuzunda mücadele etmişlerdir. Zalimlere direnmişlerdir.
Her şeyimle Said Nursî’yi yaşıyorum. Anlamaya çalışıyorum. Büyük bir örnektir... Peygamberimizi kınayanlara karşı, Allah “Biz sana kevseri verdik” demiştir.
Said Nursî tek başına idi. Onun yolunda olanları bir grup kabul etmiyorum. Onlar, İslâmı yeryüzünde omuzlamış insanlardır.
Ben bilgilerinizden ziyade vicdanınıza hitap ediyorum. Adalet, yeryüzünde insan fıtratının inşasıdır. Emanetin yüklenmesidir. Adaletimizin kaynağı Kur’ândır. Bunu Said Nursî bize yansıtmıştır.”
Bediüzzaman, “Mısır, İslâm’ın zeki bir mahdumudur” der. Yine Ezher’in kız kardeşi anlamında Medrezetüzzehra projesini hayatının temel hedeflerinden biri yapar.
Şimdi, zeki mahdum ihlâsla mukabelede bulunuyor.
21.11.2007
E-Posta:
[email protected].
|