Ölüm, asıl vatana sevkiyâttır
“Ve yumît” Yani, mevti veren Odur. Yani, hayat vazifesinden terhis eder, fâni dünyadan yerini tebdil eder, külfet-i hizmetten âzâd eder. Yani, hayat-ı fâniyeden, seni hayat-ı bâkiyeye alır.
İşte şu kelime, şöylece fâni cin ve inse bağırır, der ki:
Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.
Mektubat, 220-21
***
Yedinci Kelime: “Ve yumît” Yani, mevti veren Odur. Yani, hayatı veren O olduğu gibi, hayatı alan, mevti veren dahi yine Odur.
Evet, mevt yalnız tahrip ve sönmek değildir ki esbaba verilsin, tabiata havale edilsin. Belki, nasıl bir tohum zâhiren ölüp çürüyor; fakat bâtınen bir sümbülün hayatına ve yoğurmasına, yani cüz’î tohumluk hayatından, küllî sümbül hayatına geçiyor. Öyle de, mevt dahi zâhiren bir inhilâl ve bir intifâ göründüğü hâlde, hakikatte, insan için hayat-ı bâkiyeye ünvan ve mukaddime ve mebde oluyor. Öyleyse, hayatı veren ve idare eden Kadîr-i Mutlak, yine elbette mevti O icad eder
Mektûbât, s. 233
***
..mevt, vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekândır, bir tahvil-i vücuttur, hayat-ı bâkiyeye bir dâvettir, bir mebdedir, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesidir. Nasıl ki hayatın dünyaya gelmesi bir halk ve takdirledir. Öyle de, dünyadan gitmesi de bir halk ve takdirle, bir hikmet ve tedbirledir.
Mektûbât, s. 14
Lügatçe:
mevt: Ölüm.
tebdil: Değiştirme.
külfet-i hizmet: Hizmet külfeti.
âzâd: Serbest bırakma, hür olma.
inkıraz: Sönme, son bulma.
firak-ı ebedî: Sonsuz ayrılık.
adem: Yokluk.
in’idam: İdama gitmek, mahvolmak, yok olmak.
Fâil-i Hakîm-i Rahîm: Bütün merhamet ve hikmet fiillerinin sahibi olan Allah.
tebdil-i mekân: Mekân değişikliği.
vatan-ı aslî: Asıl vatan.
mecma: Toplanma yeri.
âlem-i berzah: Kabir âlemi.
visal: Kavuşma.
tahvil-i vücut: Vücudun bir başka hâle girmesi, değişmesi.
|
Artık ebede dek Üstad’la...
Onu ilk defa Ankara’da üniversitede okurken tanımıştım.
Bende bıraktığı ilk intibâ, halinden okunan asaletiydi. Onun bu halini, yıllarını verdiği Risâle-i Nur hizmetindeki sadakat, sebat ve metanetin, hâl ve etvârına yansıması olarak görürdüm hep.
Sonraları, o yıllarda dilimizden düşmeyen “Tepelice çama çıktım” şiirinin ona ait olduğunu öğrenmiştim.
Ve artık Hilmi Doğan Ağabey, benim dünyamda, asaleti ve o meşhur şiiriyle yer etmişti.
İlk defa 30.6.1970 tarihli İttihad gazetesinde yayınlanan bu şiiri, daha sonraları “Çırpınırdı Karadeniz” bestesine uyarlanarak Nur talebelerinin dilinde günümüze kadar gelmiştir.
Hilmi Ağabeyin, bu şiirini hangi duygularla, ne zaman, nasıl yazdığını, Yeni Asya Neşriyat’tan Nuriye Çevik imzasıyla çıkan “Hilmi Doğan’dan Nurlu Hatıralar” isimli kitaptan öğreniyoruz:
“Isparta mevlidine gittiğimiz yıllarda yaz mevsimi idi. Barla’yı tahayyül edemiyoruz. Nasıl bir yer diye mevlitten sonra Barla’yı ziyaret edelim dedik bir grup arkadaş. İhsan Paşalıoğlu var, Ahmet Vehbi var aralarında. Barla’ya gittik. Üstadın dershanesini ziyaret ettik. Çınar ağacını seyrettik. Mescidinde namaz kıldık. Cennet bahçesine gittik. Barla’nın gezilecek yerlerini gezdik. Ertesi gün Çam Dağına gitmeye niyetlendik.
“Hüsnü Bayram Ağabeyin babası Hıfzı Ağabey ile Muhacir Hafız Ahmet Ağabeyin damadı Hacı Bahri Ağabey de var yanımızda. Biz de 5-6 kişi genç ve 1-2’de talebe var. Barla’nın yukarısından Çam Dağına doğru çıkıyoruz. Üstadın işlekle (merkep) gidip geldiği yer. Kerem Çeşmesinin önünden çıkıyoruz. Çam Dağı’na vardık, yukarı çıktık. Aşağı indik, çeşmeden abdestleri aldık. Cennete geldik sanki.
“Gidenler gitsin, biz kalmak isteyenlerle bu akşam burada kalalım, dedik. O Ağustos gecesinde bir soğuk! O soğukta da bir sivrisinek, aman ya Rabbi! Ortaya bir ateş yaktık. Ateşin dumanından sinekler gidiyor, ama ellerimiz ısınıyor, sırtımız donuyor. Sabah oldu, namazları kıldık geldik. Geldikten sonra, herhalde o seyahatin etkisi ve lezzeti ile yazıldı. Yazdıktan sonra, zannediyorum Necmettin Şahiner’e gönderdim. O neşretti, ama nerede neşretti bilemiyorum. Başka şiirlerimi de göndermiştim ona. Arada bir ikaz ediyordu: ‘Ağabey, sünûhat kesildi, bir şey gelmiyor senin canibden.’” (s. 132)
Hilmi Doğan kimdir?
Hilmi Doğan 1926 yılında Kayseri’nin o zaman nahiyesi, şimdi ilçesi olan Yeşilhisar’da dünyaya gelir. Dört oğlan, bir kız olmak üzere beş çocuklu bir ailenin ikinci çocuğudur.
Hilmi Doğan, Risâle-i Nur’ları 1963 yılının sonlarında 37 yaşında iken tanır. Medyunu ve meftunu olduğu Risâle-i Nur müellifi Bediüzzaman Said Nursî’nin ilk talebeleri “saff-ı evvel”lerin pek çoğu ile tanışır ve çok yakın münasebet kurar.
Risâle-i Nur’la ilgili mahkemelerin hiçbirini kaçırmaz. Hepsinde izleyici olarak bizzat bulunur.
“Tevafuklu Kur’ân” basımı için kurulan Hizmet Vakfı’ndan sonra Nur cemaatine ait ikinci vakıf olan Ankara Kültür Vakfı’nın kurucuları arasında yer alır.
AKEV, ilk başkanı Hilmi Doğan ile ülke çapında ses getiren büyük bir organizasyona imza atar.
1980’de o yılların tek TV kanalı olan TRT’de uzunca bir bölümü yayınlanan “Anarşi, Sebep ve Çareleri” konulu panel, halk tarafından muazzam bir katılımla akis verir.
1990’da başlayıp yakın tarihlere kadar devam eden Kocatepe mevlitlerinin ilkinde Hilmi Doğan’ı ders kürsüsünde görürüz. Mevlide olan katılım, panelden daha fazla olmuştur. Hilmi Doğan’a göre bu mevlidin küçük de bir ikramiyesi olur; 15 gün “nezarethanede misafirlik.”
Ankara hizmetlerinde Bayram Ağabey ve diğer hizmet arkadaşlarıyla birlikte ilk meşveret sistemini kurarlar. 1970 yılından beri Ankara’da oturan Hilmi Doğan, Petrol Ofisi Yönetim Kurulu üyeliğinden emekli olur.
(Hilmi Doğan’dan
Nurlu Hatıralar,
Nuriye Çevik, Y.A.N.)
Bir ömür boyu Barla’da
Tepelice çama çıktım
Gelincik Dağına baktım
Mümkün olsa kalacaktım
Bir ömür boyu Barla’da
Kara dut cennet bahçesi
Kara kavağın meşesi
Ulu çınarın gölgesi
Gölgeler koyu Barla’da
Seherde açan güllerin
Çeşmindeki bülbüllerin
Cennet yurdumda göllerin
En güzel suyu Barla’da
Çam Dağından esen yeller
Zikir arkadaşı dallar
Üstada muntazır yollar
Gelecek deyû Barla’da
Hilmi Doğan
|