Tetikçi yazarın peşine takılıp, iftiralarını Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda gündeme getirmeye kalkan CHP’li Mustafa Özyürek, durduk yere kendi kendisini zora sokmuş.
Tetikçinin talihsiz yazısından bazı cümleleri komisyonda okuma gafletinde bulunan Özyürek, AKP’li üye İbrahim Hasgür’ün “Bunlar yalan, yok böyle birşey” tepkisiyle karşılaşmış.
Ve Hasgür, “Kaynak var mı?” diye sormuş.
Bunun üzerine Özyürek, tetikçinin yazısında sözümona eser adı ve sayfa numarası verilerek sıralanan alıntıları okumaya koyulacak olmuş.
Ama Hasgür yine itiraz ederek “Kitapları getirtelim, birlikte bakalım” teklifinde bulunmuş.
Sonrasını bilmiyoruz. Ama yapılması gereken bu. Özyürek ciddî ve samimî bir siyasetçi ise, bu teklife “evet” demeli ve kitapların orijinallerine bakılarak iddiaların sıhhati tahkik edilmeli.
Tetikçinin foyası o zaman meydana çıkacak.
Nitekim hadise bu noktaya gelince onda da şafak atmış görünüyor ki, manevra yapıp, “Bu risalelerin daha sonraki yıllarda çıkan ve suç unsuru içeren sözlerin ayıklandığı ‘açıklama’larına değil, orijinallerine bakın” akılları veriyor.
Ve bu ifadesiyle bile konunun ne kadar uzağında ve yabancısı olduğunu ortaya koyuyor.
Çünkü risalelerin orijinalleri ilk yazıldıklarında ve 1950’lerin sonlarında matbaalarda basıldıklarında ne ise, bugün de aynı. Arada hiçbir fark yok.
Dahası, o günlerin konjonktüründe farklı gerekçelerle neşrolmayan bazı bölümler, bugün yapılan yeni baskılara eklenmiş durumda.
Yani, tetikçinin iddiasının tam tersine, risalelerde sonradan yapılan bir “çıkarma” yok, evvelki baskılarda yer almayan bazı bölümlerin, o günlerde geçerli olan sakıncalar ortadan kalktığı için, istişareler sonucu yeni baskılara ilâve edilmesi vâkıası var.
Ama bu ilâvelerin de, tetikçinin diline doladığı asılsız iddialarla uzaktan yakından bir ilgisi yok.
Risalelerin orijinalleriyle “açıklama”larını birbirine karıştırmamak gereğinden de söz ediyor tetikçi. Bunu kendisinden başka yapan var mı ki?
Bu çerçevede, söz gelişi, Mektubat’ın 1958 baskısında da, 2007 baskılarında da, tetikçinin—hem de sayfa numarası vererek (401)—iddia ettiği gibi, “Laik bir devlet düzeni şeriata aykırıdır. Türkiye kuruluşu itibariyle dinden uzaklaştırılmış ve dine karşıdır” şeklinde cümlelere rastlayamazsınız. Zira yok. Olmayan şey için “var“ iddiasında bulunan, göstermek zorunda.
Aynı şekilde, Atatürk idaresi için kullanıldığı öne sürülen “Hadislerde gösterilmiş bulunan dehşetli ahirzamandır (kıyamet günleri). Dinsizlik, kanunsuzluk, ifsat (kargaşa) komitelerinin faaliyet yıllarıdır” ifadelerini, bugüne kadar basılmış Sözler nüshalarının hiçbirinde bulamazsınız. Gerçi Said Nursî’nin Atatürk’ü ve icraatlarını eleştirdiği doğru, ama hem bu ifadeler onun üslûbu değil, hem de gösterilen kaynak yanlış.
(Tetikçinin parantez içinde verdiği anlamlar cehaletinin bir diğer işareti, o da ayrı bir konu.)
Zülfikar isimli eser kaynak gösterilerek verilen “Müslümanlara Kur’an dışında bir anayasa lâzım değildir” ifadesi de ne adı geçen eserde, ne de Bediüzzaman’ın diğer kitaplarında yer alır. Ki, Said Nursî’nin görüşü tam aksi yöndedir.
Velhasıl, tetikçi baltayı taşa fena vurdu ve peşine takılan CHP’liyi de fena halde mahcup etti.
27.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|