Önce sabırla şu haberi okuyalım: “Adana’nın Kozan ilçesinde Belediye Sinemasında düzenlenen Öğretmenler Günü etkinliğinde yarışma birincisi başörtülü öğrenci kürsüden indirildi. Öğretmenler Günü temalı kompozisyon yarışmasında ‘Bir Öğretmen Olmalı’ başlıklı yazısıyla birinciliği kazanan Kozan İmam Hatip Lisesi öğrencilerinden Tevhide Kütük ödülünü almak için kürsüye çıktı. Kozan Kaymakamı (...) ve Garnizon Komutanı (...), “İndirin onu” diyerek tepki göstermesi üzerine Tevhide Kütük, İl Milli Eğitim Müdürü (...) tarafından kürsüden indirildi. Gözyaşları arasında kürsüden inen öğrenci, Millî Eğitim Müdürü (...)’ın karşısına gelerek ‘Neden hocam?’ diyerek tepki gösterdi.” (Yeni Şafak, 25 Kasım 2007)
Haberi duyuran gazete, “Bu kızı nasıl ağlattınız” diye sormuş. Taraf gazetesi de aynı haberi “‘Hoyrat devlet’ bir genç kızı böyle ağlattı” başlığıyla okuyucularına sunmuş. (25 Kasım 2007) Haberin ayrıntılarında da başörtülü öğrencinin kürsüden indirilmesi üzerine bu yakışıksız davranışı protesto eden velilerin salonu terk ettiği anlatılmış. (Yeni Şafak, 25 Kasım 2007)
Eğer Türkiye ‘hür ve demokrat bir hukuk devleti’ ise, bu yanlışlara imza atanların; kanun önünde hesap vermesi gerekir. Dünya âlem biliyor ki, başörtüsünü yasaklayan ve halen yürürlükte olan bir kanun maddesi yok. O halde, bu kanunsuz uygulamalara sebep olanlara uygulanması gereken hukukî bir müeyyide yok mu?
Hiç kusura bakılmasın, ama burada asıl kabahatli olan; birinci olduğu halde o öğrenciyi sırf başörtülü olduğu için kürsüden indirenler değil, onlardan daha önce buna göz yumanlar ve bu yanlışa imza atanlara hukuk önünde hesap sormayanlar, soramayanlardır.
İktidara talip olanlar; milletin sıkıntılarına çare olmayacaklarsa niçin o makamlara talip olurlar? Ortada dünyanın da bildiği bir yanlış uygulama var ve milyonları mağdur ediyor. Son haber, bunun sadece bir örneğidir. Bu kadar kanunsuz, bu kadar keyfi uygulamalar sürüp gidecekse ve ‘tek başına iş başına’ gelen hükumet de bunları seyredecekse millet kime derdini anlatsın?
Son uygulamada da görüldüğü üzere, bu tavırlar millet ile devletin kaynaşmasını engelliyor. Bu kanunsuz yasağın hâlâ devam ediyor olması millete en büyük haksızlıktır. Bu ‘haber’i duyan “muasır medeniyet seviyeleri”ne ulaşan ülke yöneticileri ne der? Kanunsuz bir yasağı bu kadar savunmak, sürdürmek ve milletin göz yaşlarının sel olmasına seyirci kalmak ayıp değil mi?
Tekrarlamakta fayda var: Bu ve benzeri uygulamaların bütün vebali Türkiye’yi ‘idare eden’lerdedir, hükümettedir, başbakandadır. Memurlar ya da amirler bir hata yaptıklarında, eğer kanun önünde hesap vermiyorlarsa bu yanlışlar sürüp gider. Bu hadiseler karşısında “görmez, duymaz, konuşmaz” olanlar ağır bir vebal altındadırlar. Son yıllardaki tavırlar da bir defa daha gösterdi ki, bir yanlışı inkâr etmekle, görmemekle o yanlış düzelmiyor. Başörtüsü yasağı kökten yanlıştır ve bunun devamından da tabiî ki kesinlikle hükümet sorumludur. Ya bu yasağı kaldırın, ya da bu yasağı kaldırın! Bir başörtülü öğrenciyi değil, bütün bir milleti ağlattınız. Allah size insaf, millete sabır, yöneticilerimize de “iz’an ve medenî cesaret’ versin. Amin.
26.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|