Cenâb-ı Peygamber Efendimiz ‘Ketebellahu’l ihsane fi külli şey’ buyurmuşlardır. Yani Cenâb-ı Hakk her şeyde ihsanı yazmıştır. Burada anlatmak istediğimiz şey, ihsan ile adaletin birbiriyle olan uyumu ve birbiriyle olan ilgisidir. Bu iki hal ve makam birbirinden bağımsız değildir.
Sabık Papa John Paul ‘adalet ve bağış/af’ formülüyle ve yoluyla dünyanın sulhu sükûne kavuşacağını söylemiştir. Aslında, farkında mıydı, bilinmez, ama Papa’nın ortaya atmış olduğu bu adalet ve ihsan ilişkisi ve telâzumu bir âyet-i celilenin mazmunundan başka bir şey değildir. Devamlı Cumalarda okunan ve Ömer Bin Abdülaziz’in sünneti olan ‘innallahe ye’muru bi’l adli ve’l ihsani’ diye başlayan ve devam eden âyet. Âyette adaletle ihsan makamı arasında ilinti kuruluyor. Burası çok önemli. Demek ki Peygamberimizin de haber verdiği gibi, ihsan dairesi bütün manevî değerlerle irtibatlıdır. İhsanın irtibatlı olmadığı bir makam tasavvur edilemez.
Aslında, bu âlem Cenâb-ı Hakk’ın fazl ü keremi ve ihsanının feyazanından sudur etmiştir ve hâlâ da ihsanı ile kaimdir. Onun kayyumiyeti ihsaniyetinin bir boyutudur. İnsanoğlu ihsanın bereketiyle vardır. Dolayısıyla ontolojik düzlemde, bütün beşerin ve mahlûkatın varlığı ihsan makamına vabestedir.
Bediüzzaman Sempozyumunda birisi ‘Hürriyet adaletten sonra gelir’ dedi. Ontolojik makamda da ihsan adaletten önce gelmiştir. Dünya ve kâinat adaletin değil, ihsanın sonucu yaratılmıştır. Daha önce de temas edildiği üzre, bu hususta Mutezile nal toplamış ve azim hata etmiştir. Ehl-i sünnet anlayışına göre amellerin bir derece kadar etkisi olsa da nihaî kertede cennet ve ziyadesiyle cemalullah onun ihsan ve fazl ve kereminin bir sonucudur. Bazı sufilerin Cenâb-ı Hakk’ın kâinat gibi bir ayineye muhtaç olduğunu ve bu aynada kendi şuunatını seyrettiğini ve dolayısıyla bilinmek ve anlaşılmak için kullarına muhtaç olduğunu söylemesi türrehakt kabilindendir. Adeta Mutezile’nin yamuk adalet anlayışına benzer.
Bu sözlerin bir değeri yoktur. Vallahu ganiyyun ani’l alemin’dir. Bununla birlikte ontolojik makamda ihsan adaletten önce geliyorsa da hukuk bağlamında adalet ihsandan önce gelmektedir. Hukuk düzleminde adalet, ihsana tekaddüm etmiştir. Bundan dolayı da ‘Allah adaleti ve ihsanı ikame etmenizi ve yerine getirmenizi emreder’ ifadesindeki tertip hukuk terazisinde aynen geçerlidir. Hukukta önce adalet, sonra da af ve bağışlama gelir. Müfredat sahibi Ragıb el Sİsfehani gibilerin de ifade ettikleri gibi, ihsan adaletin fevkindedir. İhsan in’amdan daha geniş olduğu gibi adaletten de daha kapsamlıdır.
***
Ragıb el İsfehani adaleti şöyle tanımlar: “Adalet kişinin üzerinde olanı ödemesidir. Hakkı olanı da almasıdır. İhsan ise, üzerinde olandan fazlasını vermesi ve hakkından az olanı alması ve onunla yetinmesidir. İhsan adalet üzerine zaittir. Bu durum muvacehesinde, adaleti aramak farz ve vaciptir, ihsanı aramak ise nedb ve tatavvudur...”
İhsan herşeyin has dairesidir. Adaletin has dairesi olan ihsan bağış ve af makamıdır. Şeriatın has dairesi olan ihsan ise bir nev'î tasavvufa tekabül etmektedir. Şeriat dairesinde ihsan tasavvuf makamıdır. Bu anlamda, Buhari kaynaklı meşhur Cibril hadisinde şöyle tarif edilmiştir: “İhsan: Allah’ı görürcesine ibadet etmendir. O’nu görmesen bile O seni görmektedir...” Şeriat dairesinde ihsan makamı budur. İhsanın meyvalarından birisi hakikat diğeri de marifettir. Marifetullaha ulaştıran makamlardan birisi ihsan makamıdır. Bu anlamda, hadis-i şerifte de tarif edildiği gibi, ihsan makamı murakabe makamıdır. Daima Allah’la birlikte olmaktır. Nakşibendilik bunu şöyle formüle etmiştir: Halvet der encümen. Şazeliyye tarikatında da buna benzer tarifler vardır: El yedu fi’l hanut vel kalbu fi’l melekut’ gibi..El, işte, aşta gönül ise Allah’la başbaşadır.
***
Şeriat dairesinde zekât bahsinde de ihsan makamı vardır. Bu makamda, zekât haricinde sadaka ve fakir fukaraya yapılan her yardım ve onları gözetmek ihsan makamıdır. Keza kurban ibadetinde ihsan makamı ise hayvanı keserken rahatlatmak ve ona eziyet etmemektir. Eza ve cefa ihsan makamına ters düşer. Demek ki, dinin her babında ve onun ötesinde şeriatın her babında ihsan makamı vardır. İhsan makamı her babın has dairesidir. Umumî değil, hususî olduğundan dolayı bazı itirazlara da konu olmuştur. Ama bütün melek ve melekut ihsan makamının iyalidir. Bundan da insanlar iyalullah yani Allah’nı ailesi olarak tanımlanmıştır. İhsan makamı makamların en güzelidir. İnsanı teshir etme ve esir etme hassiyeti ve özelliği vardır. Bundan dolayı ‘el insanu abidü’l ihsan’ denmiştir. İnsan ihsanın yani iyiliğin kulu ve kölesidir. İmam-ı Ali’den bu mânâda ‘ennasu ebnau ma yühsinun’ ifadesi menkuldur. Aynı mânâya gelmektedir. İnsan iyiliğin kölesidir. Adalet kâinatın dengesi, ihsan ise mayasıdır vesselâm.
26.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|