Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Murabıtlar-Alperenler



Fas, Osmanlı’nın zıt benzerlerinden birisidir. Avrupa, kimliğini geçmişte, nasıl Osmanlı karşıtı olarak konumlandırmışsa, Fas’a kimliğini veren de biraz Osmanlı’nın zıddı olmasıdır. Daha doğrusu kimliğini Osmanlı zıddiyeti üzerine oturtmuştur. Bu zıddiyet daha ziyade siyasi hükümranlıkla alakalıdır. Kuzey Afrika’nın en ucunda kalan bu ülke bölgede Osmanlı tesirlerinden azade kalabilmiş yegane ülkedir. Esasen de Osmanlı’nın Fas’ı etkisi altına altına alma gibi bir girişimi hiç olmamıştır. Bilakis İspanyol işgali ve Fransız işgali karşısında kalan ülkenin insanları ‘hasta adam’ olmasına rağmen kurtarıcı olarak Osmanlı’yı görmüşlerdir. Hindistan dahi öyledir.

Osmanlı’nın tesiri dışında kalan bir başka iklim de elbette İran olmuştur. Ama onun konumu külliyen farklıdır. Siyaseten Fas kendi kimliğini Osmanlı karşıtı olarak belirlese de İslâmî doku ve anlayış ve derinlik olarak Anadolu ile Fas arasında benzerlikler vardır. Hatta birçok benzerlik vardır. Elbette Fas, Maliki’dir ve kendisine has özellikler taşımaktadır. Bununla birlikte, Endülüs ve Fas’ın damarı ve misyonu Orta Asya ile Anadolu’nun misyonuna benzer. İlk defa bu damarı Fatih Ali Hasaneyn, Faslı alperenlerinin Sudan’ın İslâmlaşmasının ikinci aşamasındaki rollerini anlatınca keşfettim ve farkettim. Sudan da dahil olmak üzere Afrika derinliklerine tasavvuf öncelikli olarak Fas üzerinden gitmiştir. Fas, tasavvufî hareketlerin taşıyıcısı olarak Afrika’nın içlerine İslâmî derinlik salmıştır. Senusilerin 19’uncu yüzyılda ifa ettiğini onlar çok erken devirlerde yapmışlardır. Dolayısıyla Fas’da derin bir tarihi ve tasavvufi doku vardır. Ve bu doku İslâmî olarak Afrika’nın aydınlanmasına hizmet etmiştir. Şazeliye gibi birçok tarikat burada doğmuş ve Mısır gibi ülkelere yayılmıştır.

Merkez olarak maliki fıkhı, hadis ve tasavvuf denilince Kuzey Afrika’da hiç şüphesiz Fas akla gelir. Dolayısıyla bu toprakların derin bir anlamı vardır. Pek fazla tarihi kesintiye uğramamıştır. Bundan dolayı mimari yapısı korunmuştur ve biraz İran’ınkine benzer. Tunus ve Libya gibi ülkelerden farkı budur. “Neden Anadolu?” ve “neden Fas?” sorusunun cevaplarından birisi budur.

***

Horasan Erenleri ile Mağrip erenleri İslâm’ın manevi kahramanlarıdır. Horasan erenleri doğuya gelerek ve güneye inerek manevî fütuhatı tamamlamışlardır. Sarı Saltuk ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi Horasan erenleri Anadolu’nun ve Balkanlar’ın İslâmlaşmasında önemli roller ifa etmişlerdir. Horasan erenleri sadece Anadolu’yu veya Balkanlar’ı değil aynı zamanda güneyi ve Hindistan ve Bangladeş gibi Hint Okyonusuna paralel ve içeride kalan bölgeleri de irşad etmişler ve İslâm’a kazandırmışlardır. Gazneli Mahmut’un bilek gücüyle yaptığını onlar gönül gücüyle yapmış veya tamamlamışlardır. Hindistan’da tasavvufun kaynağı, Kadiri gibi Bağdat’tan gelen tarikatlar istisna edilirse Nakşibendilik ve Orta Asya kökenli tarikatlardır. Yesevilik ortak bağ ve bağlaçtır. Asya’yı aydınlatan Alperen figürüne mukabil Kuzey Afrika ve Afrika içlerini aydınlatan nur da ribatlarda yükselmiştir. Ribatlarda gündüz cenk, gece ise zikir edenlere murabıtlar denilmiştir.

Murabıtlar ve Muvahhitler Fas tarihine damgasını vuran iki devlettir. Murabıtlar önce ribatlarda ve serhatlerde akıncılar olarak faaliyet gösterirken zamanla fiziki fütuhattan gönül fütuhatına yönelmişler ve ribatlar tekke ve murabıtlar da sufiler olagelmiştir. Murabıt aslında alperen gibi gazi sufi demektir. Anadolu ile Fas’ın böyle bir tarihi beraberliği ve derin benzerliği var.

***

Neden alperenlerle murabıtları karşılaştırma ihtiyacı hissettik? Bunun nedeni Risâle-i Nur sempozyumuna Faslı katılımcıların damgasını vurmalarıydı. Kumburgaz Marine Princess Oteli’nde yapılan Risâle-i Nur sempozyumuna katılım fevkalade idi ve özellikle de yıllardır Faslıların yoğun katılımı dikkatimi ve ilgimi çekiyor. Bunu erbabından da sorayım dedim. Yazdıklarım anlattıklarının bir kısmıydı.

22.11.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.11.2007) - Kayıp hakikatın peşinde (2)

  (20.11.2007) - Kayıp hakikatın peşinde(1)

  (19.11.2007) - Geleceğin Endülüs’ü

  (18.11.2007) - İlk direnişci

  (17.11.2007) - Annapolis’e karşı İstanbulpolis

  (16.11.2007) - Başı açıklar, dinsiz mi?

  (15.11.2007) - Size Alaska verelim

  (14.11.2007) - Çift kanatlı kartal

  (13.11.2007) - Stratejik ortaklık mı?

  (12.11.2007) - Tam 30 yıl sonra

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri