Hükümetin verdiği yetkiyle TSK’nın sınırötesi operasyonu başladı. Ama bu konu etrafında aylardır koparılan gürültü ile kıyaslandığında, bu gelişmenin çok sakin bir şekilde geçiştirildiğini söylemek yanlış olmaz.
Bağdat’tan da, Kuzey Irak’tan da herhangi bir tepki gelmedi. Zaten kapsamlı bir harekât beklemediklerini, sınırlı nokta operasyonlarına ise itirazları olmayacağını söylemeye başlamışlardı.
Buna karşılık, Barzani’nin sözcüleri “köşeye sıkışan” PKK’nın kendilerini tehdit ettiği yolunda açıklamalar yapma noktasına da geldiler.
Görünen o ki, sürecin bundan sonraki seyri, PKK’nın Türkiye için silâhlı bir tehdit olmaktan çıkarıldığı, buna mukabil İran’a karşı bu özelliği ile kullanılmaya devam edeceği bir zeminde gelişecek. Ve Türkiye açısından “Kürt sorunu”nun çözümü siyaset platformuna intikal ettirilecek.
PKK ile bağını koparamayan DTP, 1991 seçimiyle kazanıp da harcadığı şansı, 16 yıl sonra ikinci defa yakalamışken yine kaybedecek. Kürt kimliğini öne çıkaran DTP dışı siyasî aktörler ön plana geçirilmek istenecek. Buna da öncelikle, 22 Temmuz başarısını daha ileri noktalara taşımak isteyen AKP engel olmaya çalışacak.
Askerî seçenek ise düşük profilde kalacak.
Böyle bir iklim ve atmosfer, sorunun kalıcı çözümü için asıl şartı oluşturan demokratik açılımlar, sosyal ve ekonomik hamleler açısından çok büyük bir şans ve fırsat sunuyor.
Umalım ki, iyi kullanılsın.
O cenahta mevcut tablo böyle bir görüntüyü verirken, bundan sonraki gelişmelerin şekillenmesi açısından çok kritik önem taşıyan devlet içi dengeler ne durumda?
İşte bu noktadaki en hassas dönemeçlerden biri, YAŞ toplantısıydı.
Bilindiği gibi bu toplantılar öteden beri hep personel ihraçları ve bunların özellikle irtica gerekçeli olanları ile kamuoyu gündemine geliyor.
Halbuki TSK Türkiye’nin en önemli kurumlarından biri ve YAŞ toplantılarında orduyu ilgilendiren başka birçok konu da görüşülüyor olmalı. Ama sanki ihraçlardan başka bir gündemi yokmuş gibi bir algılama oluşmuş durumda.
Demek ki, burada bir problem var. Bunun da en önemli sebebi, ihraç kararlarının yargıya kapalı ve ağırlıklı gerekçelerinin “irtica” olması.
Gerçi birkaç toplantıdır bu durum değişiyor. Önceleri uzunca bir zaman ihraç gerekçesi “disiplinsizlik” gibi genel bir tabirle ifade edilirken, son toplantılarda “irtica” açıkça zikredilmeye ve yanında “gayri ahlâkî davranış,” hatta “uyuşturucu” gibi sebepler zikredilmeye başlandı.
Nitekim son YAŞ’taki 38 ihraçtan 7’si irticadan, diğerleri ahlâksızlık ve uyuşturucudandı.
Son toplantıdaki bir başka yenilik ise, kararların “oy çokluğu” ile alındığının ifade edilmesi.
Bunun anlamı, Başbakanla Millî Savunma Bakanının ihraçlara şerh koyarak muhalefetlerini kayda geçirmeleri. Ama bu şerhler sonucu değiştirmiyor, çünkü ihraçlar yürürlüğe giriyor.
Ortaya çıkan bu sonuç, Genelkurmay’ın Başbakana bağlı olduğu söyleminin kâğıt üzerinde kaldığı gerçeğinin de gayet açık bir tezahürü.
Beş sene önceki başbakanlığında YAŞ kararlarına şerh koyan Gül’ün bugün cumhurbaşkanı olarak ihraçları onaylaması ise, “Yeni anayasa ile kararlar yargıya açılacak” haberleri ile örtülmek istenen hazin ve çelişkili bir manevra...
05.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|