Bundan 22 yıl önce, 1985 güzünde Ali Toker, Mustafa Çalışan ve Burhan Bozgeyik’le birlikte, Eyüp Aktaş’ın mihmandarlığında yaptığımız Kıbrıs gezisinde, adadaki manevî hayatla ilgili en doyurucu bilgileri veren isimlerin başında Hizber Hikmetağalar geliyordu.
Hizber Bey aynı zamanda, Kıbrıs’taki ilk Nur talebesiydi. Risale-i Nur’un Ankara’daki ilk matbaa baskılarını Mustafa Türkmenoğlu’nun yardımlarıyla gerçekleştiren Atıf Ural’la mektuplaşmaları olmuş, risaleler bu yazışmalar neticesinde Hizber Beye ve Kıbrıs’a ulaşmıştı.
1985’teki tanışmamızın ardından Hizber Beyle irtibatımız devam etti. Köprü’ye ve gazeteye yazılar gönderdi, neşrettik. Cağaloğlu’daki binamıza ziyaretleri oldu. Bu ziyaretlerden birinde oğlu İskender Hikmet de yanındaydı.
Babası gibi inançlı, dindar ve eşi de tesettürlü bir bilim adamıydı Hikmet. Isparta’daki elîm uçak kazasının aramızdan aldıkları içinde o da var. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Berzah âlemindeki cennet bahçelerinde mahşer gününü bekleyen babasına, Atıf Ural’a, Türkmenoğlu’na ve Üstada selâmlarımızı götürsün. Hanımı, çocukları, annesi başta olmak üzere bütün aile efradının başı sağ olsun.
***
Nereden nereye Nurculuk...
Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Özgen Acar, 8. Bediüzzaman Sempozyumuna hayıflandığı makalesinde ilginç bir hatırasını anlatmış:
Buna göre, Ağustos 1961’te Cumhuriyet’te çıkan ilk imzalı haberi Nurcular hakkındaymış. Sonrasını kendi kaleminden okuyalım:
“Ankara polisinin Hacı Bayram Camii yakınındaki bir eve yaptığı baskında Said-i Nursi’nin ardılı üç kişinin teksir makinesinde laiklik karşıtı ‘risale (bildiri)’ basıp dağıttıkları saptanmış, kişiler adliyede tutuklanmışlardı. Foto muhabiri rahmetli Tolon Arlıhan ile eve gitmiş, polisin kapıyı mühürlediğini görünce bahçe duvarından atlayıp evin içindeki teksir makinesini, bildiri tomarlarının resimlerini çekerek haberleştirmiştik. Bir süre sonra, mahkemeden iki ‘celp’ gelmişti. Birinde ‘mesken dokunulmazlığını ihlâl,’ diğerinde ise bu üç Nurcuya ‘yayın yoluyla hakaret’ suçundan hakkımda dâvâ açıldığı bildiriliyordu.
“Haberde, eve girdiğimizi itiraf ettiğim için 6 ay hapis cezasına çarptırıldım. Hafifletici nedenlerle cezam indirilip tecil edildi. İlk imzalı haberimle sabıkalı olmuştum....”
Diğer dâvâda ise “aklandığını” yazıyor Acar.
Ve yazısının sonunda şöyle dertleniyor:
“19 Kasım tarihli gazetelerde İstanbul İlim ve Kültür Vakfının Saidi Nursi’nin görüşleri ışığı altında ‘İnsanlık onuruna lâyık bir dünya için adalet’ konulu uluslararası bir çalıştay toplantısı vardı. 30 ülkeden 150’yi aşkın konuğun katıldığı bildiriliyordu. Hacı Bayram’da teksir edilen, yasaklanmış ‘risaleler (bildiriler)’ savcıların önünde tartışılıyor ve ücretsiz dağıtılıyordu. Üstüne üstlük, bir kamu kuruluşu olan THY, çalıştayın ‘resmi sponsoru (hamisi) olmuştu. Laik Türkiye Cumhuriyetinin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin de kutlama telgrafı göndermişti.”
Bunları sıraladıktan sonra, “50 yıl içinde ne değişim ama!” diyen Acar’ın yazısının başlığı da şöyle: “Nereden nereye Nurculuk?” (23.11.07)
02.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|